Every year I find myself at a different location.
- Her yıl kendimi farklı bir yerde buluyorum.
I prefer a quieter, even boring, location for our next meeting.
- Bir sonraki buluşmamız için daha sessiz, hatta sıkıcı bir yeri tercih ederim.
Put yourself in my place.
- Kendini benim yerime koy.
They set the time and place of the wedding.
- Onlar düğünün zamanını ve yerini belirlediler.
The police found some blood on the floor.
- Polisler yerde biraz kan buldular.
I spilled egg on the floor.
- Yumurtayı yere döktüm.
After the earthquake, people stared into the deep hole in the ground in surprise.
- Depremin ardından, insanlar şaşkınlıkla yerdeki derin çukura baktılar.
I tripped over a stone and fell to the ground.
- Bir taşa takıldım ve yere düştüm.
The police arrested the burglar on the spot.
- Polisler hırsızı olay yerinde tutukladı.
What's your favorite vacation spot?
- Favori tatil yerin nedir?
Situated on hilly terrain, the cathedral can be seen from a long distance.
- Tepelik arazide yer alan katedral uzun bir mesafeden görülebilir.
Stand where you are or I'll kill you.
- Olduğun yerde kal yoksa seni öldürürüm.
I can see the tower from where I stand.
- Durduğum yerden kuleyi görebiliyorum.
I eat dinner at quarter past seven.
- Yediyi çeyrek geçe akşam yemeğini yerim.
Where there's smoke there's fire.
- Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
Nagasaki, where I was born, is a beautiful port city.
- Doğduğum yer olan Nagasaki, güzel bir liman kentidir.
The police looked everywhere and couldn't find any trace of Tom.
- Polis her yere baktı ve Tom'la ilgili herhangi bir iz bulamadı.
The police looked everywhere and could find no trace of Tom.
- Polis her yere baktı ve Tom'la ilgili hiçbir iz bulamadı.
Try to fulfill your duty.
- Görevini yerine getirmeye çalış.
You must fulfill your duty.
- Görevini yerine getirmelisin.
The floor was strewn with party favors: torn noisemakers, crumpled party hats, and dirty Power Ranger plates.
- Yer partiden kalanlar yüzünden dağınıktı: Yırtık gürültüyapıcılar, kırışık parti şapkaları, ve kirli Power Ranger tabakları.
A party is a good place to make friends with other people.
- Parti başka insanlarla arkadaş olmak için elverişli bir yerdir.
I use a three-ring binder for all my subjects instead of a notebook for each one.
- Her biri için bir dizüstü bilgisayar yerine bütün konularım için üç halkalı klasör kullanırım.
I assume that at some point Tom will just give up.
- Sanırım Tom bir yerde vazgeçecektir.
Instead of beating around the bush, Jones got straight to the point.
- Lafı dolandırmak yerine, Jones doğrudan konuya girdi.
She's out there somewhere alone and scared.
- O orada bir yerde yalnız ve korkmuş.
This is a very scary place.
- Bu çok korkutucu bir yer.
Tom met Mary in a local flea market.
- Tom yerel bit pazarında Mary'yle buluştu.
Markku joined the local football club.
- Markku yerel futbol kulübüne katıldı.
We have no idea about his whereabouts.
- Onun bulunduğu yer hakkında hiç bir fikrimiz yok.
Dan lied about his whereabouts.
- Dan bulunduğu yer hakkında yalan söyledi.
A visit to the city centre, listed as a UNESCO World Heritage Site, is a must.
- Bir UNESCO Dünya Mirası Yeri olarak listelenen şehir merkezine bir ziyaret bir zorunluluktur.
This site is ideal for our house.
- Bu yer bizim ev için idealdir.
There is no room to doubt that he is a gifted artist.
- Onun yetenekli bir sanatçı olduğundan şüphe etmeye yer yok.
Is there any room to spare in your car?
- Arabanızda ayıracak yer var mı?
Water covers about 70% of the earth.
- Su, yeryüzünün yaklaşık %70'ini kaplamaktadır.
In an earthquake, the ground can shake up and down, or back and forth.
- Bir depremde, yer yukarı ve aşağı ya da geriye ve ileriye sallanabilir.
Tom saved Mary a seat.
- Tom Mary'ye bir yer ayırdı.
The paint on the seat on which you are sitting is still wet.
- Oturduğun yerdeki boya hâlâ yaştır.
Why don't you actually consider your situation instead of just chancing it?
- Sadece onu değiştirmek yerine, neden durumunu gerçekten düşünmüyorsun?
If I were you, I would have done the same thing in such a difficult situation.
- Yerinde olsam, böyle zor bir durumda aynı şeyi yaparım.
The station is situated in between the two towns.
- İstasyon iki şehir arasında yer almaktadır.
There is a large parking lot in front of the station.
- İstasyonun önünde büyük bir park yeri vardır.
George III has been unfairly maligned by historians.
- George III, tarihçiler tarafından haksız yere kötü muamele gördü.
Georgia is his native state.
- Gürcistan onun yerli devletidir.
Tom backed his car out of the parking space.
- Tom arabasını park yerinden çıkardı.
I had to leave out this problem for lack of space.
- Yer yokluğu yüzünden bu sorunu atlamak zorunda kaldım.
Tom pointed to where Mary was standing.
- Tom Mary'nin durduğu yeri gösterdi.
We're out of chairs. Would you mind eating while standing up?
- Sandalyemiz yok. Ayakta dururken yer misin?
Tom doesn't like people who smoke in no smoking areas.
- Tom, sigara içilmesi yasak yerlerde sigara içen insanlardan hoşlanmaz.
This area was first settled by the Dutch more than two hundred years ago.
- Bu araziye ilk olarak iki yüzyıldan uzun bir süre önce Hollandalılar tarafından yerleşildi.
Instead of coming directly home, I took the long way and stopped by the post office.
- Doğrudan eve gelme yerine uzun bir yol yürüdüm ve postanenin yanında durdum.
In the post office, mail is classified according to the place where it is to go.
- Postanede, posta gideceği yere göre sınıflandırılır.
Put yourself in my position.
- Kendini benim yerime koy.
What would you do if you were in my position?
- Yerimde olsan ne yaparsın?
If you can't come, send someone in your stead.
- Eğer gelemiyorsan senin yerine birini gönder.
The president did not come, but sent the vice-president in his stead.
- Başkan gelmedi ama, yerine başkan yardımcısını gönderdi.
It's easy to lampoon their ideas now, but they seemed quite reasonable at the time.
- Şu an onların fikirlerini yermek kolay, fakat onlar o zaman epey haklı göründü.
'Still, yer got nice looks,' said Ella.
'Make yer way down to the station,' he said.
Yer a lotta nosey parkers.