Show me the location of your camp on this map.
- Bana bu haritada kampınızın yerini gösterin.
Every year I find myself at a different location.
- Her yıl kendimi farklı bir yerde buluyorum.
I don't think television will take the place of books.
- Televizyonun, kitapların yerini alacağını sanmıyorum.
Put yourself in my place.
- Kendini benim yerime koy.
The doll lay on the floor.
- Bebek yerde yatıyordu.
It seems that the children will have to sleep on the floor.
- Çocuklar yerde uyumak zorunda kalacaklar gibi.
After the earthquake, people stared into the deep hole in the ground in surprise.
- Depremin ardından, insanlar şaşkınlıkla yerdeki derin çukura baktılar.
This park used to be a hunting ground for a noble family.
- Bu park asil bir aile için bir avlanma yeriydi.
Tom got the key from its secret hiding spot and opened the door.
- Tom gizli saklama yerinden anahtarı aldı ve kapıyı açtı.
Tom parked in his usual spot.
- Tom her zamanki yerine parketti.
Situated on hilly terrain, the cathedral can be seen from a long distance.
- Tepelik arazide yer alan katedral uzun bir mesafeden görülebilir.
Stand where you are or I'll kill you.
- Olduğun yerde kal yoksa öldürürüm.
Tom walked over to where Mary was standing.
- Tom Mary'nin durduğu yere doğru yürüdü.
I eat dinner at quarter past seven.
- Yediyi çeyrek geçe akşam yemeğini yerim.
Nagasaki, where I was born, is a beautiful port city.
- Doğduğum yer olan Nagasaki, güzel bir liman kentidir.
In Germany today, anti-violence rallies took place in several cities, including one near Hamburg where three Turks were killed in an arson attack on Monday.
- Bugün Almanya'da, Pazartesi günü kundaklamada üç Türk'ün öldürüldüğü Hamburg'un yakınında bir yer de dahil birçok şehirde şiddet karşıtı mitingler gerçekleşti.
This security system allows us to trace employees movements anywhere they go.
- Bu güvenlik sistemi çalışanların hareketlerini gittikleri yerde izlemelerine izin verir.
The police looked everywhere and could find no trace of Tom.
- Polis her yere baktı ve Tom'la ilgili hiçbir iz bulamadı.
I will do my duty to the best of my ability.
- Görevimi yapabildiğim en iyi şekilde yerine getireceğim.
Come what may, we must do our duty.
- Ne olursa olsun vazifemizi yerine getirmeliyiz.
We need to rent a room for our party.
- Bizim parti için bir yer kiralamalıyız.
A party is a good place to make friends with other people.
- Parti başka insanlarla arkadaş olmak için elverişli bir yerdir.
I use a three-ring binder for all my subjects instead of a notebook for each one.
- Her biri için bir dizüstü bilgisayar yerine bütün konularım için üç halkalı klasör kullanırım.
Instead of beating around the bush, Jones got straight to the point.
- Lafı dolandırmak yerine, Jones doğrudan konuya girdi.
Tom pointed to where Mary was standing.
- Tom Mary'nin durduğu yeri gösterdi.
This is a very scary place.
- Bu çok korkutucu bir yer.
The natives are scared of this place.
- Yerliler buradan korkuyorlar.
On your marks, get set, go!
- Yerlerinize... Hazır... Başla!
Markku joined the local football club.
- Markku yerel futbol kulübüne katıldı.
Parents should monitor their children's whereabouts.
- Anne ve babalar, çocuklarının bulunduğu yerleri izlemelidir.
Dan lied about his whereabouts.
- Dan bulunduğu yer hakkında yalan söyledi.
A visit to the city centre, listed as a UNESCO World Heritage Site, is a must.
- Bir UNESCO Dünya Mirası Yeri olarak listelenen şehir merkezine bir ziyaret bir zorunluluktur.
This site is ideal for our house.
- Bu yer bizim ev için idealdir.
She made room for an old lady.
- O yaşlı bir bayana yer açtı.
Is there any room to spare in your car?
- Arabanızda ayıracak yer var mı?
In the beginning God created the heaven and the earth.
- Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı.
Water covers about 70% of the earth.
- Su, yeryüzünün yaklaşık %70'ini kaplamaktadır.
Tom saved Mary a seat.
- Tom Mary'ye bir yer ayırdı.
The paint on the seat on which you are sitting is still wet.
- Oturduğun yerdeki boya hâlâ yaştır.
Why don't you actually consider your situation instead of just chancing it?
- Sadece onu değiştirmek yerine, neden durumunu gerçekten düşünmüyorsun?
If I were you, I would have done the same thing in such a difficult situation.
- Yerinde olsam, böyle zor bir durumda aynı şeyi yaparım.
Is her house anywhere near the station?
- Onun evi istasyona yakın bir yerde mi?
He took the video to a local TV station.
- Bir yerel televizyon kanalı için video çekti.
George III has been unfairly maligned by historians.
- George III, tarihçiler tarafından haksız yere kötü muamele gördü.
Georgia is his native state.
- Gürcistan onun yerli devletidir.
In the U.S., there are more prisoners than there is jail space for them. So the prisons are overcrowded.
- Amerika'da hapishanede mahkumlar için ayrılan yer mahkumlara yeterli değildir.Bu yüzden hapishaneler çok kalabalıktır.
I had to leave out this problem for lack of space.
- Yer yokluğu yüzünden bu sorunu atlamak zorunda kaldım.
Tom walked over to where Mary was standing.
- Tom Mary'nin durduğu yere doğru yürüdü.
We're out of chairs. Would you mind eating while standing up?
- Sandalyemiz yok. Ayakta dururken yer misin?
This area was first settled by the Dutch more than two hundred years ago.
- Bu araziye ilk olarak iki yüzyıldan uzun bir süre önce Hollandalılar tarafından yerleşildi.
I live in a remote area.
- Uzak bir yerde yaşıyorum.
Instead of posting here, use Twitter.
- Buraya posta gönderme yerine Twitter'ı kullan.
In the post office, mail is classified according to the place where it is to go.
- Postanede, posta gideceği yere göre sınıflandırılır.
Put yourself in my position.
- Kendini benim yerime koy.
With deep and reverent awe I replaced the candelabrum in its former position.
- Derin ve saygılı huşuyla şamdanı önceki yerine koydum.
The president did not come, but sent the vice-president in his stead.
- Başkan gelmedi ama, yerine başkan yardımcısını gönderdi.
If you can't come, send someone in your stead.
- Eğer gelemiyorsan senin yerine birini gönder.
It's easy to lampoon their ideas now, but they seemed quite reasonable at the time.
- Şu an onların fikirlerini yermek kolay, fakat onlar o zaman epey haklı göründü.
'Still, yer got nice looks,' said Ella.
'Make yer way down to the station,' he said.
Yer a lotta nosey parkers.