It's a shame that concrete doesn't burn.
- Ne yazık ki beton yanmaz.
Shame on you for lying.
- Yalan söylediğin için yazıklar olsun.
It's a pity that Mary has no sense of humor.
- Ne yazık ki Mary mizah duygusuna sahip değil.
It's a pity you can't come.
- Ne yazık ki gelemezsin.
It's a pity you can't come.
- Ne yazık ki gelemezsin.
It's a pity that he can't get married to her.
- Ne yazık ki o onunla evlenemez.
Alas, she died young.
- Yazık, o genç yaşta öldü.
Alas, I've no time today. If I did, I'd go to the movies with you.
- Ne yazık ki, bugün vaktim yok. Eğer olsaydı seninle sinemaya giderdim.
What a pity that I did not see it.
- Ne yazık ki onu görmedim.
What a pity I don't have a garden.
- Ne yazık ki bir bahçem yok.
Unfortunately, you cannot bring him along.
- Ne yazık ki, onu yanınızda getiremezsiniz.
Unfortunately, few passengers survived the catastrophe.
- Ne yazık ki, birkaç yolcu felaket atlattı.
To our regret, we were obliged to call off the game, which we had been looking forward to.
- Ne yazık ki, oyunu iptal etmek zorunda bırakıldık, ki bunu dört gözle bekliyorduk.
Maalesef bu şarkının sözlerini bulamıyorum.
- Ne yazık ki bu şarkının güftesini bulamıyorum.