Curb extensions force traffic to slow down.
- Genişleyen kaldırımlar trafiğin akışını yavaşlatıyor.
It looks as if Tom is trying to slow down the negotiations.
- Tom sanki müzakereleri yavaşlatmaya çalışıyor gibi görünüyor.
When approaching a bend in the road, slow down, and speed up after exiting it.
Japan's foreign aid is decreasing in part because of an economic slowdown at home.
- Japonya'nın dış yardımları yurttaki ekonomik yavaşlamadan dolayı kısmen azalıyor.
Ambulances don't have to stop at red lights, but they usually slow down.
- Cankurtaranlar kırmızı ışıklarda durmak zorunda değiller ama genellikle yavaşlarlar.
You've slowed us down enough already.
- Zaten bizi yeterince yavaşlattın.
After the first year, the patient's recovery slowed to a standstill.
- Birinci yıldan sonra, hastanın iyileşmesi durma noktasında yavaşladı.