She doesn't want to judge him.
- O onu yargılamak istemiyor.
I had to judge it for myself.
- Onu kendim için yargılamak zorunda kaldım.
She doesn't want to judge him.
- O onu yargılamak istemiyor.
I had to judge it for myself.
- Onu kendim için yargılamak zorunda kaldım.
The police didn't put him on trial.
- Polis onu yargılamadı.
I dreamt a dream last night, about silk and fine cloth or about equality and fair trial.
- Dün gece ipek ve ince kumaş hakkında ya da eşitlik ve adil yargılama hakkında bir rüya gördüm.
Judgement will be given tomorrow.
- Yargılama yarın verilecek.
Making such a judgement may lead to wrong ideas.
- Öyle bir yargılama yapmak yanlış fikirlere yönlendirebilir.
A man should not be judged by his station in life.
- Bir insan bulunduğu mevkiyle yargılanmamalıdır.
Don't judge people by appearance.
- İnsanları görünüşle yargılama.
The judgment isn't entirely fair.
- Yargılama tamamen adil değil.
Tom made a bad judgment call.
- Tom kötü bir yargılama çağrısı yaptı