yargılamak

listen to the pronunciation of yargılamak
Турецкий язык - Английский Язык
judge

She doesn't want to judge him. - O onu yargılamak istemiyor.

I had to judge it for myself. - Onu kendim için yargılamak zorunda kaldım.

to hear, to try; to judge; to decree
law to try (someone, a case); to hear (a case); to judge, adjudicate (a case)
try
hear
decree
look at
reason
gauge
to judge

She doesn't want to judge him. - O onu yargılamak istemiyor.

I had to judge it for myself. - Onu kendim için yargılamak zorunda kaldım.

juridify
yargılama
trial

This is a hearing, not a trial. - Bu bir yargılama değil bir duruşmadır.

The police didn't put him on trial. - Polis onu yargılamadı.

yargılama
{i} judgement

Making such a judgement may lead to wrong ideas. - Öyle bir yargılama yapmak yanlış fikirlere yönlendirebilir.

Judgement will be given tomorrow. - Yargılama yarın verilecek.

yargıla
{f} judge

Making such a judgement may lead to wrong ideas. - Öyle bir yargılama yapmak yanlış fikirlere yönlendirebilir.

A man should not be judged by his station in life. - Bir insan bulunduğu mevkiyle yargılanmamalıdır.

yargılama
judgment

The judgment isn't entirely fair. - Yargılama tamamen adil değil.

The day of judgment has arrived. - Yargılama günü geldi.

yargılama
(Kanun) adjudication
yargılama
argument
yargılama
proceeding
yargılama
trials
yargılama
assize
askeri mahkemede yargılamak
court martial
askeri mahkemede yargılamak
to court-martial
yargılama
judgement [Brit.]
yargılama
argumentation
yargılama
judg(e)ment
yeniden yargılamak
retry
Турецкий язык - Турецкий язык
Bir karara varmak için davalı ile davacıyı dinlemek, muhakeme etmek
Yargıç bir karara varmak için davalı ile davacıyı dinlemek, muhakeme etmek
muhakeme etmek
yargılama
Yargılamak işi, muhakeme
yargılamak
Избранное