Zamenhof, the creator of Esperanto, was an ophthalmologist.
- Esperanto'nun yaratıcısı Zamenhof, bir göz doktoruydu.
Zamenhof, the creator of Esperanto, was an ophthalmologist.
- Esperanto yapma dilinin yaratıcısı Zamenhof, bir göz doktoruydu.
Hope, not fear, is the creative principle in human affairs.
- Korku değil, umut insan ilişkilerinde yaratıcı ilkedir.
Television can dull our creative power.
- Televizyon yaratıcı gücümüzü köreltebilir.
Mary is very inventive.
- Mary çok yaratıcıdır.
A nation creates music — the composer only arranges it.
- Bir ulus kendi müziğini yaratır - besteci yalnızca onu düzenler.
God created the world.
- Allah dünyayı yarattı.
In the beginning God created the heaven and the earth.
- Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı.
Perform an experiment in creating a country from scratch.
- Sıfırdan bir ülke yaratmada bir deney gerçekleştirin.
A young Kyrgyz woman, creating a miracle with her own hands in Moscow, amazed the Dagestanis.
- Moskova’da kendi elleriyle bir mucize yaratan genç bir Kırgız kadın, Dağıstanlıları şaşırttı.
If God doesn't exist in our world, then I will create God with my own hands.
- Tanrı dünyamızda yoksa, öyleyse Tanrı'yı kendi ellerimle yaratacağım.
Our company is going to be left behind too if we don't create an environment in which we can get instant Internet access.
- Acil internet girişi olan bir çevre yaratmazsak, bizim şirketimizde geride kalacak.
Productive thinking and creativity are unthinkable without imagination.
- Üretken düşünce ve yaratıcılık; hayal gücü olmadan düşünülemez.
The work I'm doing now requires originality.
- Şimdi yaptığım iş yaratıcılık gerektirir.
He has a fertile imagination.
- Onun yaratıcı bir hayal gücü var.
You have a fertile imagination.
- Senin yaratıcı bir hayal gücün var.
Tom is quite imaginative.
- Tom oldukça yaratıcı.
Tom isn't very imaginative.
- Tom çok yaratıcı değil.