He began his meal by drinking half a glass of ale.
- Yarım bardak bira içerek yemeğine başladı.
I bought half a dozen eggs.
- Yarım düzine yumurta aldım.
The United States is in the Northern Hemisphere.
- Amerika Birleşik Devletleri Kuzey Yarım kürededir.
Mars contains highlands which occur in the southern hemisphere.
- Mars güney yarım kürede oluşan yaylalar içeriyor.
The teacher asked the students to place their chairs in a semicircle.
- Öğretmen öğrencilerin sandalyelerini yarım daire şeklinde yerleştirmelerini istedi.
They sat in a semi-circle.
- Onlar bir yarım daire içine oturdular.
Tom doesn't like to leave anything unfinished.
- Tom bir şeyi yarım kalmış bırakmayı sevmiyor.
I hate unfinished business.
- Yarım kalmış işten nefret ederim.
Never do things by halves.
- Hiçbir işi yarım yamalak yapma.
You shouldn't do things by halves.
- İşleri yarım bırakmamalısın.
Never do things by halves.
- Hiçbir işi yarım yamalak yapma.
You shouldn't do things by halves.
- İşleri yarım bırakmamalısın.
Don't do anything halfway.
- Hiçbir şeyi yarım yamalak yapma.
They met each other halfway.
- Onlar birbirleriyle yarım yamalak buluşurlar.
He run on for half an hour.
- Yarım saat koşmaya devam etti.
Please wait half an hour.
- Lütfen yarım saat bekle.
Tom was accused of doing sloppy work.
- Tom yarım yamalak işi yapmakla suçlandı.
Tom does sloppy work.
- Tom yarım yamalak iş yapar.
The teacher asked the students to place their chairs in a semicircle.
- Öğretmen öğrencilerin sandalyelerini yarım daire şeklinde yerleştirmelerini istedi.
The teacher asked the students to draw their desks together into a semicircle.
- Öğretmen öğrencilerin hep birlikte masalarını yarım daire şeklinde düzenlemelerini istedi.
They each have half a dozen grandchildren, but Tom has more granddaughters, as Mary has only grandsons.
- Onların her birinin yarım düzine torunları var ama Mary'nin sadece erkek torunları varken Tom'un daha fazla kız torunları var.
I bought half a dozen eggs.
- Yarım düzine yumurta aldım.
Tom doesn't like to leave anything unfinished.
- Tom bir şeyi yarım kalmış bırakmayı sevmiyor.
I hate unfinished business.
- Yarım kalmış işten nefret ederim.