yapabilmek

listen to the pronunciation of yapabilmek
Турецкий язык - Английский Язык
be capable of
get by
be up to
can

He works hard so that he can study abroad. - O, yurtdışında eğitim yapabilmek için çok çalışıyor.

get to
yapabilmek için
be able to
yapabilmek için
able to
yap
do
yap
did

Did you do it by yourself? - Onu kendin mi yaptın?

The girl did nothing but cry. - Kız ağlamaktan başka bir şey yapmıyor.

yap
does

She doesn't know who built those houses. - O bu evleri kimin yaptığını bilmiyor.

He doesn't know who built those houses. - O bu evleri kimin yaptığını bilmiyor.

yap
{f} doing

Translating sentences on Tatoeba is more fun than doing homework. - Tatoeba'da cümleleri çevirmek ev ödevi yapmaktan daha eğlenceli.

You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job. - Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine tüm zamanını pachinko oynayarak geçiriyor.

yap
(Bilgisayar) do it

Can you do it in one day? - Onu bir günde yapabilir misin?

Did you do it by yourself? - Onu kendin mi yaptın?

yap
made of

Bottles of beer are made of glass. - Bira şişeleri camdan yapılır.

In ethnic Iranian foods, you can see many products which are made of milk. - Etnik İran gıdalarında, sütten yapılan birçok ürün görebilirsiniz.

yap
{f} making

Don't be afraid of making mistakes. - Hatalar yapmaktan korkmayın.

He is afraid of making mistakes. - Hata yapmaktan korkuyor.

yap
{f} performing

Dr. Jackson is performing an autopsy. - Dr. Jackson otopsi yapıyor.

The coroner is performing an autopsy on Tom to find out why he died. - Adli tabip onun neden öldüğünü bulmak için Tom üzerinde bir otopsi yapıyor.

yap
hold in
yap
{f} done

She can't have done such a thing. - O öyle bir şey yapmış olamaz.

He cannot have done such a thing. - Öyle bir şey yapmış olamaz.

yap
made up

A molecule is made up of atoms. - Bir molekül atomlardan yapılmıştır.

This stool is made up of leather and wood. - Bu tabure, deri ve tahtadan yapılmıştır.

yap
{f} make of

Tom and Mary aren't quite sure what to make of this. - Tom ve Mary, bununla ilgili ne yapacaklarından pek emin değildir.

I'm not quite sure what to make of this. - Bununla ilgili ne yapacağımdan pek emin değilim.

yap
held in

Rio's carnival is held in February. - Rio karnavalı şubat ayında yapılır.

Parliamentary elections will be held in Germany in 2017. - Parlamento seçimleri 2017'de Almanya'da yapılacak.

yap
commit

The committee had a long session. - Komite uzun bir oturum yaptı.

They voted to create a committee. - Bir komite oluşturmak için oylama yaptılar.

yap
{f} made

Beer bottles are made of glass. - Bira şişeleri camdan yapılır.

Bottles of beer are made of glass. - Bira şişeleri camdan yapılır.

yap
make&
yap
make

Don't be afraid to make mistakes when speaking English. - İngilizce konuşurken hata yapmaktan korkmayın.

The baby is asleep. Don't make a noise. - Bebek uyuyor. Gürültü yapmayın.

yap
committed

Many atrocities were committed during the war. - Savaş boyunca birçok zulüm yapıldı.

Tom committed a bank robbery. - Tom bir banka soygunu yaptı.

yapabilme
to make
olmadan da yapabilmek
dispense with
yapabilme
can

He works hard so that he can study abroad. - O, yurtdışında eğitim yapabilmek için çok çalışıyor.

He is buying some wood so that he can make a bookcase. - O, bir kitaplık yapabilmesi için biraz kereste satın alıyor.

Английский Язык - Английский Язык

Определение yapabilmek в Английский Язык Английский Язык словарь

Yap
An atoll in the Caroline Islands of western Micronesia
yap
To bark; to yelp
yap
informal terms for the mouth
yap
A badly behaved child, a brat
yap
A bark; a yelp
yap
To talk, especially excessively
yap
{f} yelp, bark; talk noisily or foolishly; chatter
yap
The mouth, which produces speech
yap
An informal talk
yap
{i} yelp, bark; chatter, foolish talk; uncouth person; mouth (Slang)
yap
The high-pitched bark of a small dog
yap
Of a small dog, to bark
yap
If a small dog yaps, it makes short loud sounds in an excited way. The little dog yapped frantically. An island group and state of the Federated States of Micronesia in the western Caroline Islands of the western Pacific Ocean. Discovered by the Spanish in 1791, it became part of a Japanese mandate after 1920 and fell to U.S. forces in 1945. the sound a small dog makes when it yaps
yap
bark in a high-pitched tone; "the puppies yelped"
Датский Язык - Турецкий язык

Определение yapabilmek в Датский Язык Турецкий язык словарь

Yap
saçmalama