Определение yapabilir в Турецкий язык Английский Язык словарь
- can
- A tin-plate canister, often cylindrical, for preserved foods such as fruit, meat, or fish
- A container used to carry and dispense water for plants (a watering can)
- buttocks
- May; to be permitted or enabled to
Can I use your pen?.
- to discard, scrap or terminate (an idea, project, etc.)
He canned the whole project because he thought it would fail.
- to know, be skillful in
- Cancellation A transactional input document processed to cancel a check (Uses transaction types C1, C2 and C3 )
- airtight sealed metal container for food or drink or paint etc
- Community Action Network
- a room equipped with toilet facilities
- Common number system used to identify courses which are often required as lower division preparation for majors The courses are taught at many colleges with each specific campus using their own unique number for the course The CAN system allows counselors and students to determine equivalent courses offered at different colleges by using the common number (CAN)
- {f} be able; be capable; be entitled
- Controller Area Network, developed by Bosch and Intel It is an inter-module bus that links controlled devices
- To be able; followed by an infinitive without to; as, I can go, but do not wish to
- To be able to do; to have power or influence
- n [round metal container for keeping food or drink] kaleng 2 v [{in asking politely} (~ I have another coffee?)] boleh 3 v [{used with other verbs to mean able} (I ~ meet you after work )] bisa
- a buoy with a round bottom and conical top
- A drinking cup; a vessel for holding liquids
- a buoy with a round bottom and conical top the quantity contained in a can preserve in a can or tin; "tinned foods are not very tasty
- A vessel or case of tinned iron or of sheet metal, of various forms, but usually cylindrical; as, a can of tomatoes; an oil can; a milk can
- yap
- do
- yap
- did
The girl did nothing but cry.
- Kız ağlamaktan başka bir şey yapmıyor.
You didn't do a very good job, I said.
- Çok iyi bir iş yapmadığını söyledim.
- yap
- does
He doesn't know who built those houses.
- O bu evleri kimin yaptığını bilmiyor.
Why doesn't anybody translate my sentences?
- Neden kimse cümlelerimin çevirisini yapmıyor?
- yap
- {f} doing
Translating sentences on Tatoeba is more fun than doing homework.
- Tatoeba'da cümleleri çevirmek ev ödevi yapmaktan daha eğlenceli.
I'm doing this for you.
- Bunu senin için yapıyorum.
- kendi kendine yapabilir
- self-efficacy
- yap
- (Bilgisayar) do it
Did you do it by yourself?
- Onu kendin mi yaptın?
I want to do it myself.
- Onu kendim yapmak istiyorum.
- yap
- made of
In ethnic Iranian foods, you can see many products which are made of milk.
- Etnik İran gıdalarında, sütten yapılan birçok ürün görebilirsiniz.
This table is made of wood.
- Bu masa tahtadan yapılmıştır.
- yap
- {f} making
Don't be afraid of making mistakes.
- Hatalar yapmaktan korkmayın.
He was guilty of making a mistake.
- O, bir hata yapmaktan suçluydu.
- yap
- {f} performing
Dr. Jackson is performing an autopsy.
- Dr. Jackson otopsi yapıyor.
They assisted him in performing the operation.
- Onlar onun operasyonu yapmasında yardım etti.
- yap
- hold in
- yap
- {f} done
He cannot have done such a thing.
- Öyle bir şey yapmış olamaz.
She can't have done such a thing.
- O öyle bir şey yapmış olamaz.
- yap
- made up
A molecule is made up of atoms.
- Bir molekül atomlardan yapılmıştır.
Tom has made up his mind to go to Boston to study.
- Tom öğrenim yapmak için Boston'a gitmeye karar verdi.
- yap
- {f} make of
What do you make of that?
- Onunla ilgili ne yaparsın?
Tom and Mary aren't quite sure what to make of this.
- Tom ve Mary, bununla ilgili ne yapacaklarından pek emin değildir.
- yap
- held in
Parliamentary elections will be held in Germany in 2017.
- Parlamento seçimleri 2017'de Almanya'da yapılacak.
Rio's carnival is held in February.
- Rio karnavalı şubat ayında yapılır.
- yap
- commit
The committee had a long session.
- Komite uzun bir oturum yaptı.
The enemy committed a horrible manslaughter in the city.
- Düşman, şehirde korkunç bir katliam yaptı.
- yap
- {f} made
Butter is made from milk.
- Tereyağı sütten yapılır.
She made coffee for all of us.
- O hepimiz için kahve yaptı.
- yap
- make&
- yap
- make
A good daughter will make a good wife.
- İyi bir kız çocuğu, iyi bir eş yapacaktır.
I know you can make it.
- Yapabileceğini biliyorum.
- yap
- committed
Tom committed a bank robbery.
- Tom bir banka soygunu yaptı.
Many atrocities were committed during the war.
- Savaş boyunca birçok zulüm yapıldı.
- Askeri Komite (NATO); askeri topluluk; görev yapabilir, faal
- (Askeri) Military Committee (NATO); military community; missioncapable
- aynı gün aktarma yapabilir miyim
- Can I make a connection on the same day
- benim için bir iyilik yapabilir misiniz
- Will you do me a favor
- bu deliğe yama yapabilir misiniz
- Can you patch this hole
- burada bir otel odası rezervasyonu yapabilir miyim
- Can I reserve a hotel room here
- burada kamp yapabilir miyiz
- May we camp out here
- görev yapabilir / görev imkan ve kabiliyeti
- (Askeri) mission capable/mission capability
- havaalanında alışveriş yapabilir miyiz
- Can we do some shopping in the airport
- herkes hata yapabilir
- homer sometimes nods
- kahvaltımı odamda yapabilir miyim
- Can I have breakfast in my room
- kısmi görev yapabilir, bakım
- (Askeri) partial mission-capable, maintenance
- kısmi görev yapabilir, ikmal
- (Askeri) partial mission-capable, supply
- orada bungee jumping yapabilir miyim
- Can I go bungee jumping there
- orada dalış yapabilir miyim
- Can I go diving there
- orada parasailing yapabilir miyim
- Can I go parasailing there
- orada sky gliding yapabilir miyim
- Can I go sky gliding there
- orada skydiving yapabilir miyim
- Can I go skydiving there
- orada su kayağı yapabilir miyim
- Can I go water skiing there
- orada sörf yapabilir miyim
- Can I go surfing there
- paralel çoklu birlik döngüsü; kısmi görev yapabilir
- (Askeri) parallel multiunit circle; partial mission-capable
- yeni çerçeve yapabilir misiniz
- Can you make a new setting