The loneliness is a disease that makes me not happy anymore.
- Yalnızlık artık beni mutlu etmeyen bir hastalık.
There's nothing worse than loneliness.
- Yalnızlıktan daha kötü bir şey yok.
Solitude is independence.
- Yalnızlık bağımsızlıktır.
Solitude is the school of wisdom.
- Yalnızlık bilgeliğin okuludur.
We shouldn't confuse solitude with isolation. They are two separate things.
- Yalnızlık ile izole edilmeyi birbirine karıştırmamak gerek. Bunlar iki farklı şey.
Mary was lonely because the other students didn't talk to her.
- Diğer öğrenciler onunla konuşmadığından dolayı Mary yalnızdı.
She lived a lonely life.
- Yalnız bir hayat yaşadı.
Lonesome George passed away.
- Yalnız George vefat etti.
You feel lonesome, don't you?
- Sen kendini yalnız hissediyorsun, değil mi?
She is used to living alone.
- Yalnız yaşamaya alışkın.
The old man lives alone.
- Yaşlı adam yalnız yaşıyor.
One cannot live solely on air and love.
- Biri yalnızca hava ve sevgiyle yaşayamaz.
Empirical data is based solely on observation.
- Ampirik veriler yalnızca gözleme dayanır.
Did you do your homework? The meeting is only two days away.
- Ödevini yaptın mı? Toplantı yalnızca iki gün sonra.
I only study in the library.
- Yalnızca kütüphanede çalışırım.
Aardvarks are solitary animals.
- Karıncayiyenler yalnız yaşayan hayvanlardır.
She led a solitary life.
- O yalnız bir hayat sürdü.
At the moment only a child can save my marriage.
- Şu anda evliliğimi yalnızca bir çocuk kurtarabilir.
Mary was lonely because the other students didn't talk to her.
- Diğer öğrenciler onunla konuşmadığından dolayı Mary yalnızdı.
She always comforted herself with music when she was lonely.
- O yalnızken kendini her zaman müzikle rahatlattı.
Optimism is merely a lack of information.
- İyimserlik yalnızca bir bilgi eksikliğidir.
All the world is a stage, and all the men and women merely players. They have their exits and their entrances, and one man in his time plays many parts, his acts being seven ages.
- Tüm dünya bir sahnedir, insanlar da yalnızca birer oyuncu. Sahneye girer, çıkarlar ve zamanları boyunca yedi dönemden oluşan birçok oyun sergilerler.
Now that you are single again, how about poker this weekend?
- Madem ki yine yalnızsın, bu hafta sonu pokere ne dersin?
That's why you're still single.
- Bu yüzden hala yalnızsın.
All the world is a stage, and all the men and women merely players. They have their exits and their entrances, and one man in his time plays many parts, his acts being seven ages.
- Tüm dünya bir sahnedir, insanlar da yalnızca birer oyuncu. Sahneye girer, çıkarlar ve zamanları boyunca yedi dönemden oluşan birçok oyun sergilerler.
Optimism is merely a lack of information.
- İyimserlik yalnızca bir bilgi eksikliğidir.
It was nothing but coincidence.
- Bu yalnızca tesadüftü.
Do you swear to tell the truth and nothing but the truth?
- Gerçeği ama yalnızca gerçeği söyleyeceğinize yemin eder misiniz?
I've decided to contribute Spanish sentences purely all this month.
- Bu ay boyunca yalnızca İspanyolca cümle eklemeye karar verdim.
In his essay Esperanto: European or Asiatic language Claude Piron has shown the similarities between Esperanto and Chinese, thereby putting to rest the notion that Esperanto is purely eurocentric.
- Esperanto: Avrupa veya Asya dili denemesinde Claude Piron, Esperanto ve Çince arasındaki benzerliği gösterdi ve Esperanto'nun yalnızca Avrupa merkezli olduğunu ortaya koydu.
Empirical data is based solely on observation.
- Ampirik veriler yalnızca gözleme dayanır.
One cannot live solely on air and love.
- Biri yalnızca hava ve sevgiyle yaşayamaz.
In his essay Esperanto: European or Asiatic language Claude Piron has shown the similarities between Esperanto and Chinese, thereby putting to rest the notion that Esperanto is purely eurocentric.
- Esperanto: Avrupa veya Asya dili denemesinde Claude Piron, Esperanto ve Çince arasındaki benzerliği gösterdi ve Esperanto'nun yalnızca Avrupa merkezli olduğunu ortaya koydu.
I've decided to contribute Spanish sentences purely all this month.
- Bu ay boyunca yalnızca İspanyolca cümle eklemeye karar verdim.
I felt very isolated.
- Çok yalnız hissettim.
Tom felt very isolated.
- Tom çok yalnız hissetti.
Did you study by yourself?
- Eğitimi yalnız mı yaptınız?
I'm not letting you go by yourself.
- Yalnız gitmene izin vermiyorum.
They just wanted to be left alone.
- Sadece yalnız bırakılmak istediler.
I just got here this morning.
- Bu sabah buraya yalnızca ben geldim.
Now that my only colleague has retired, I'm flying solo.
- Benim tek meslektaşım emekliye ayrıldığından, ben yalnız uçuyorum.
Nancy set out on a solo journey.
- Nancy yalnız bir yolculuğa çıktı.
Tom was angry at Mary for leaving their children unattended.
- Tom çocuklarını yalnız bıraktığı için Mary'ye kızgındı.
Mariko studied not only English but also German.
- Marko yalnızca İngilizce değil Almanca da okudu.
Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely.
- Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.