yakınlık

listen to the pronunciation of yakınlık
Турецкий язык - Английский Язык
closeness
proximity
intimacy
affinity
familiarity
nearness, closeness; proximity; affinity, friendliness
immediacy
closeness; warmth; rapport; sympathy
connection
relationship
terms
propinquity
nearness, closeness, proximity
adjacency
imminence
approximation
connexion
kinship
contiguity
nearness
fondness
(Pisikoloji, Ruhbilim) affiliation
favour
concern
affection

I know you love me, but all I feel for you is just affection. - Beni sevdiğini biliyorum, ama senin için bütün hissettiğim sadece yakınlıktır.

He shows warm affection for his children. - O, çocukları için sıcak duygusal yakınlık gösteriyor.

vicinity
chumminess
nearliness
recency
similarity
camaraderie
yakın
close

Where's the closest drugstore? - En yakın eczane nerede?

My house is close to a bus stop. - Evim otobüs durağına yakın.

yakın
(İnşaat) near

I really look forward to your visit in the near future. - Yakın bir gelecekteki senin ziyaretini gerçekten dört gözle bekliyorum.

Excuse me, is there a toilet nearby? - Affedersiniz, yakında bir tuvalet var mı?

yakınlık derecesi
closeness degree
yakınlık duymak
sympathize
yakınlık duymak
to feel close to; to feel a sympathy for, feel sympathetic toward
yakınlık göstermek
to show concern for; to behave in a friendly way toward, behave warmly toward
yakınlık göstermek
sympathize
yakınlık göstermek
to behave warmly, to be friendly
yakın
recent

Tom and Mary started dating each other quite recently. - Tom ve Mary çok yakın zamanlarda birbirleriyle çıkmaya başladılar.

I had no idea what was in that room until recently. - Yakın zamana kadar o odada ne olduğu hakkında hiç bir fikrim yoktu.

yakın
adjacent
yakın
intimate

Mary overheard Tom talking intimately to another woman on his mobile phone. - Mary, Tom'un cep telefonuyla başka bir kadınla yakından konuşmasına kulak misafiri oldu.

Tom was intimate with Mary. - Tom'un Mary'yle yakın ilişkisi vardı.

yakın
akin
yakın
pending
yakın
(Hukuk) imminent

We think Tom might be in imminent danger. - Tom'un yakın tehlikede olabileceğini düşünüyoruz.

yakın
immediate

The nuclear family is a young prejudice; in fact, families have only been built around the few immediate members in the last 50 or 60 years of relative wealth. - Çekirdek aile genç bir önyargıdır; aslında, aileler sadece göreli zenginliğin son 50 ya da 60 yılı içinde birkaç yakın üyenin etrafında inşa edilmiştir.

Are you in immediate danger? - Sen yakın tehlike içinde misin?

yakın
approximate

This is all very approximate. - Bunun hepsi çok yakın.

Åle, the world's oldest eel, just died. He was approximately 150 years old. - Dünyanın en yaşlı yılan balığı Åle yakın zamanda öldü. Yaklaşık olarak 150 yaşındaydı.

yakın
{i} relative

A stranger living nearby is better than a relative living far away. - Yakında yaşayan bir yabancı uzakta yaşayan bir akrabadan daha iyidir.

A close neighbor is better than a distant relative. - Yakın bir komşu, uzak bir akrabadan daha iyidir.

duygusal yakınlık
affection
yakın
connected
yakın
connate
yakın
(Biyokimya) proximal
yakın
close to

The dog is close to death. - Köpek ölüme yakındır.

Tom didn't know that Mary's house was so close to John's. - Tom, Mary'nin evinin John'unkine çok yakın olduğunu bilmiyordu.

yakın
familiar

I wouldn't permit such familiarity. - Ben böyle yakınlığa izin vermezdim.

Layla grew up in Arabia and was very familiar with camels. - Leyla, Arabistan'da büyüdü ve develerle çok yakındı.

yakın
para

His paralysis is progressing, and soon he won't be able to get out of bed. - Onun felci ilerliyor ve yakında yataktan çıkamayacak.

duygusal yakınlık
affiliation
yakın
within hail
yakın
next door
yakın
close-rage
yakın
(Biyokimya) epimer
yakın
akin to
yakın
nearby place
yakın
(deyim) hail-fellow-well-met
yakın
neighbourhood
yakın
friend

Dogs are man's closest friends. - Köpekler insanın en yakın arkadaşlarıdır.

My boyfriend is smart, handsome, and friendly too. - Erkek arkadaşım akıllı, yakışıklı, ve cana yakındır.

yakın
relation

Tom's uncomfortable with close personal relationships. - Tom, yakın kişisel ilişkilerden rahatsız.

What is your relationship to him? I'm his father. - Onunla yakınlığın nedir? Babasıyım.

yakın
analogous with
yakın
analogous
yakın
at one's elbow
yakın
near-by
yakın
neighboring
yakın
in sight
yakın
in approach
yakın
near future

I really look forward to your visit in the near future. - Yakın bir gelecekteki senin ziyaretini gerçekten dört gözle bekliyorum.

These problems will be solved in the near future. - Bu problemler yakın gelecekte çözülmüş olacak.

yakın
closer

We get closer, trying to understand each other, but just hurt each other and cry. - Birbirimizi anlamaya çalışarak yakınlaşırız fakat sadece birbirimizi incitiriz ve ağlarız.

Tom picked up the stamp and took a closer look. - Tom pulu aldı ve daha yakından baktı.

yakın
bemoan

When I had to learn English in school, at times I would bemoan all the irregularities and strange rules. - Okulda İngilizce öğrenmek zorunda kaldığımda zaman zaman tüm düzensizlik ve garip kurallardan yakınırdım.

yakın
proximate en
yakın
recent time
yakın
close range

Sami was shot at close range. - Sami yakın mesafeden vuruldu.

Layla shot Sami at close range. - Leyla yakın mesafeden Sami'yi vurdu.

yakın
handy
yakın
at hand

Our entrance examination was near at hand. - Giriş sınavımız çok yakındı.

A global crisis is at hand. - Küresel bir kriz yakındır.

yakın
vicinal
yakın
beef about
yakın
at close quarters
yakın
complain about

I heard some students complain about the homework. - Bazı öğrencilerin ev ödevi hakkında yakındıklarını duydum.

Don't complain about that. You've asked for it. - Yakınma. Kendin kaşındın.

yakın
pally
yakın
parallel
yakın
convenient

My house is located in a convenient place - near the train station. - Evim tren istasyonu yakınında, uygun bir yerde bulunur.

It's convenient to live so close to the train station. - Tren istasyonuna çok yakın yaşamak uygundur.

yakın
complain of
yakın
point-blank
yakın
complain

Tom complained that Mary never helped him. - Tom Mary'nin ona asla yardım etmemesinden yakındı.

Tom complained that his back hurt. - Tom sırt ağrısından yakındı.

yakın
pleasant
gönül bağlamak, yakınlık duymak
hearts to connect, to sympathize
yakın
not far
yakın
to close
yakın
nigh

There was a fire near the train station last night. - Dün gece tren istasyonu yakınında bir yangın vardı.

Last night there was a fire near here, and I couldn't sleep. - Dün gece buraya yakın bir yangın vardı ve uyuyamadım.

yakın
close of
yakın
close in

We haven't been close in years. - Yıllardır yakın olmamıştık.

akla yakınlık
plausibility
cana yakınlık
amiability
cana yakınlık
congeniality
cana yakınlık
congeniality, friendliness
cana yakınlık
graciousness
en yakınlık
close proximity
sahte yakınlık
unction
yakın
hard

Tom has hardly any close friends. - Tom'un neredeyse hiç yakın arkadaşı yok.

Hardly anyone has seen this animal up close. - Neredeyse hiç kimse bu hayvanı yakından görmedi.

yakın
inseparable

They soon became inseparable. - Onlar yakında ayrılmaz oldular.

yakın
(arkadaş) thick
yakın
proximate
yakın
near, close, neearby; akin (to), analogous (to/with); intimate; impending, imminent; nearby place, neighbourhood; friend, relation; recent time, near future
yakın
nearby place: Yakınımızda oturuyor. She lives near us
yakın
near (to), nearby, close (to), close-by
yakın
within walking distance
yakın
close, (friend) who is close to (someone)
yakın
connection

The individual stars in a constellation may appear to be very close to each other, but in fact they can be separated by huge distances in space and have no real connection to each other at all. - Bir takım yıldızındaki bireysel yıldızlar birbirlerine çok yakın görünebilir fakat aslında onlar uzayda büyük mesafelerle ayrılabilir ve birbirleriyle hiç gerçek bağlantısı yoktur.

Sami had very close connections to the crimes. - Sami'nin suçlarla çok yakın bağlantıları vardı.

yakın
relative, relation; close friend
yakın
contiguous
yakın
by
yakın
very similar (to)
yakın
near at hand

Christmas is near at hand, isn't it? - Noel yakın, değil mi?

Our entrance examination was near at hand. - Giriş sınavımız çok yakındı.

yakın
hard by
yakın
connexion
yakın
within reach
yakın
toward

The spiral galaxy closest to our Milky Way galaxy is Andromeda. Andromeda is over 2 million light-years away. Its central bulge and spiral arms are tilted toward us at a 15 degree angle. - Samanyolu galaksimize en yakın sarmal gökada Andromeda'dır. Andromeda 2 milyondan fazla ışık yılı uzaklıktadır. Onun orta çıkıntısı ve spiral kolları 15 derecelik açıyla bize doğru eğiktir.

Tom has been very friendly toward me. - Tom bana karşı çok cana yakın.

yakın
bosom

Tom and Mary have been bosom friends for years. - Tom ve Mary yıllardır yakın arkadaş olmuşlardır.

yakın
kindred
yakın
along

I'm sure he'll be along soon. - Onun yakında geleceğinden eminim.

The old woman went, and soon returned along with the Princess. - Yaşlı kadın gitti ve yakında Prenses ile birlikte geri döndü.

yakın
towards
Турецкий язык - Турецкий язык
Duygusal bağ veya akrabalık ilişkisi
Yakın olma durumu
Yakın olma durumu: "Ayrı ayrı anlıyorum da, aralarında ne yakınlık var, çıkaramadım."- M. Ş. Esendal
(Osmanlı Dönemi) MÜZAHEME
(Osmanlı Dönemi) SAKB
(Osmanlı Dönemi) NEVB
(Osmanlı Dönemi) ŞEKAH
(Osmanlı Dönemi) VELY
(Osmanlı Dönemi) KIRBAN
(Osmanlı Dönemi) KURBET
(Osmanlı Dönemi) ZÜLFET
mukarenet
(Osmanlı Dönemi) ZÜLEF
karabet
kurb
(Osmanlı Dönemi) EZVAH
(Osmanlı Dönemi) KÜBR
(Osmanlı Dönemi) karâbet
yakınlık derecesi
Sosyal grup içinde kişileri bir merkez etrafında toplama, kohezyon
yakınlık derecesi
Akrabalık ilişkisi içindeki sıra
yakınlık durumu
Yakın olma durumu
yakınlık eylemi
Yakınlık fiili
yakınlık fiili
Bir fiilin -e zarf-fiil ekiyle yazmak fiilinin birleşmesinden oluşan ve kavramda olayın çok yaklaştığını, neredeyse gerçekleşeceğini gösteren birleşik fiil: Düşeyazmak, öleyazmak gibi
yakın
Aralarında sıkı ilişki olan arkadaş, dost veya akraba: "Türkçe konuştuğu için bana kendi yakınlarımızdan biri hissini veren yaşlı garson yanımıza geldi."- Y. K. Karaosmanoğlu
Yakın
(Hukuk) KARİB
Yakın
(Osmanlı Dönemi) NEYYİF
Yakın
(Osmanlı Dönemi) EHAMM
cana yakınlık
Cana yakın olma durumu
yakın
Uzak olmayarak: "Gazinoya girip çıkmakta veya kendine yakın bir başka masada oturmakta."- Y. K. Karaosmanoğlu
yakın
Benzeyen, andıran, yaklaşan: "Beş dönüme yakın bahçesi bir ormanı andırırdı."- Ö. Seyfettin
yakın
Küçük, önemsiz değişikliklerle birbirinden ayrılan
yakın
Uzak olmayarak
yakın
Benzeyen, andıran, yaklaşan
yakın
Erişmesi, olması zaman bakımından yaklaşmış olan
yakın
Az bir ara ile ayrılmış olan (zaman veya yer) , uzak karşıtı
yakın
Aralarında sıkı ilgi bulunan
yakın
Uzak olmayan yer
yakın
Az bir ara ile ayrılmış olan, uzak karşıtı
yakın
Aralarında sıkı ilişki olan arkadaş, dost veya akraba
yakın
Erişmesi, olması zaman bakımından yaklaşmış olan: "Elli yaşında adam, ellisine yakın kadın..."- S. F. Abasıyanık
yakınlık
Избранное