yaşlılık

listen to the pronunciation of yaşlılık
Турецкий язык - Английский Язык
age

I'm saving money for my old age. - Yaşlılık günlerim için para tasarruf ediyorum.

He died last year of old age. - O, geçen yıl yaşlılıktan öldü.

senescence

Senescence is the last stage of life. - Yaşlılık yaşamın son aşamasıdır.

old age

He died of old age two years ago. - İki yıl önce yaşlılıktan öldü.

It crawls on all fours as a baby, then learns to walk on two legs, and finally needs a cane in old age. - Bir bebek olarak dört ayak üzerinde emekler, sonra iki bacak üstünde yürümeyi öğrenir, sonunda yaşlılıkta bir değneye ihtiyacı olur.

senility
senile
agedness
senectitude

n. senectude n.old age. senectuous, a. old.

old

I'm saving money for my old age. - Yaşlılık günlerim için para tasarruf ediyorum.

It crawls on all fours as a baby, then learns to walk on two legs, and finally needs a cane in old age. - Bir bebek olarak dört ayak üzerinde emekler, sonra iki bacak üstünde yürümeyi öğrenir, sonunda yaşlılıkta bir değneye ihtiyacı olur.

hoar
yaş
age

His niece is attractive and mature for her age. - Onun kız yeğeni çekici ve yaşına göre olgundur.

At the age of six he had learned to use the typewriter and told the teacher that he did not need to learn to write by hand. - Altı yaşında o, daktiloyu kullanmayı öğrendi ve öğretmenine el ile yazmayı öğrenmesine gerek kalmadığını söyledi.

yaş
wet

This grass is too wet to sit on. - Bu çim üstüne oturmak için çok yaş.

The paint on the seat on which you are sitting is still wet. - Oturduğun yerdeki boya hâlâ yaştır.

yaşlılık emekli aylığı fonu
pension fund for elderly
yaşlılık hastalıkları bilimi
geriatrics
yaşlılık hastalıkları bilimi
gerontology
yaşlılık hastalıkları uzmanı
geriatrician
yaşlılık hastalıkları uzmanı
gerontologist
yaşlılık sigortası
disability insurance
yaş
humid
yaş
dank
yaş
sappy
yaş
year; winter
yaş
{i} year

When Justin Bieber started his music career, he was fourteen years old. - Justin Bieber müzik kariyerine başladığında on dört yaşındaydı.

Sam is two years younger than Tom. - Sam Tom'dan iki yaş küçük.

yaş
fresh

Fish like carp and trout live in fresh water. - Sazan ve alabalık gibi balıklar tatlı suda yaşamaktadır.

That fish lives in fresh water. - O balık tatlı suda yaşar.

yaş
(Gıda) moisture
yaş
vintage
yaş
new

John lives in New York. - John New York'ta yaşar.

The older you get, the more difficult it becomes to learn a new language. - Ne kadar yaşlanırsan, yeni bir dili öğrenmek o kadar zor olur.

yaş
young

Sam is two years younger than Tom. - Sam Tom'dan iki yaş küçük.

He is five years younger than me. - O, benden beş yaş küçük.

yaş
in age
yaş
damp; moist
yaş
slang bad, rough, tough
yaş
slang alcohol, liquor, booze
yaş
tears (in a person's eyes): bir damla yaş a tear
yaş
fresh (fruit) (as opposed to dried)
yaş
tear

My mother looked at me with tears in her eyes. - Annem gözlerinde yaşlarla bana baktı.

This song is so moving that it brings tears to my eyes. - Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı.

yaş
clammy
yaş
time of life

The best time of life is when you are young. - Yaşamın en iyi zamanı genç olduğun zamandır.

The best time of life is when we are young. - Yaşamın en iyi zamanı genç olduğumuz zamandır.

yaş
unseasoned
Турецкий язык - Турецкий язык
Yaşlı olma durumu
Yaşlı olma durumu: "Yüzüne bir yaşlılık gelmiş vücudunu bir ağırlık kaplamış."- R. H. Karay
yaşlılık bilimi
Geriatri
yaşlılık sigortası
Çalışanlara emekli olduktan sonra aylık veya toptan ödeme sağlayan sigorta türü
Yaş
(Osmanlı Dönemi) ÇAĞ
Yaş
meres
yaş
Kendi suyunu, canlılığını yitirmemiş, kurumamış, kurutulmamış, taze
yaş
Nemli, ıslak
yaş
Kızımızı yetiştirdik bu yaşa getirdik."- M. Yesarî
yaş
Kötü, korkulu, zor
yaş
Ağlandığında gözlerden akan berrak sıvı, göz yaşı: "Ne olsa, önü sonu göz yaşı idi."- R. H. Karay
yaş
Doğuştan beri geçen ve yıl birimi ile ölçülen zaman, sin
yaş
Doğuştan beri geçen ve yıl birimi ile ölçülen zaman, sin (II): "Yaş otuz beş, yolun yarısı eder."- C. S. Tarancı
yaş
Bir kurum, bir kuruluş, düzen vb.nin kurulduğundan bu yana geçen zaman
yaş
Ağlandığında gözlerden akan berrak sıvı, göz yaşı
yaş
Bir gök cisminin oluşmaya başladığı günden bu güne kadar geçirdiği zaman süresi
yaş
Bir gök cisminin oluşmaya başladığı günden bugüne kadar geçirdiği zaman süresi
yaş
Hayatın çeşitli evrelerinden her biri, çağ
yaş
Nemli, ıslak: "Yaş ağaca balta vuran el onmaz."- Atasözü
yaş
Hayatın çeşitli evrelerinden her biri, çağ: "Genç yaşında
yaş
Bir kurum, bir kuruluş, düzen vb. nin kurulduğundan bu yana geçen zaman
yaşlılık
Избранное