He has a son of your age.
- Senin yaşında bir oğlu var.
Wisdom does not automatically come with age.
- Bilim yaş ile otomatik olarak gelmez.
The paint on the seat on which you are sitting is still wet.
- Oturduğun yerdeki boya hâlâ yaştır.
I wet the bed until I was ten years old.
- Ben on yaşına kadar yatağı ıslatırdım.
My father will soon be forty years old.
- Babam yakında kırk yaşında olacak.
My father is only fifteen years old.
- Benim babam sadece on beş yaşında.
That fish lives in fresh water.
- O balık tatlı suda yaşar.
Take a fresh look at your lifestyle.
- Yaşam tarzınıza dikkatle bir göz atın.
The older you get, the more difficult it becomes to learn a new language.
- Ne kadar yaşlanırsan, yeni bir dili öğrenmek o kadar zor olur.
John lives in New York.
- John New York'ta yaşar.
John is not as old as Bill; he is much younger.
- John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
She is five years younger than me.
- O, benden beş yaş küçük.
She called out to him, with tears running down her cheeks.
- Yanaklarından süzülen yaşlarla ona seslendi.
This song is so moving that it brings tears to my eyes.
- Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı.
The best time of life is when we are young.
- Yaşamın en iyi zamanı genç olduğumuz zamandır.
The best time of life is when you are young.
- Yaşamın en iyi zamanı genç olduğun zamandır.