She soon adjusted to his way of life.
- Kısa sürede yaşam tarzına alıştı.
All forms of life have an instinctive urge to survive.
- Bütün hayvan türleri yaşamak için içgüdüsel dürtüye sahiptir.
You don't need to be an artist in order to experience beauty every day.
- Her gün güzelliği yaşamak için sanatçı olmana gerek yok.
This experience counts for much in his life.
- Bu tecrübe onun yaşamında çok önemli sayılır.
I want you to live more like a human being.
- Bir insan gibi yaşamanı daha fazla istiyorum.
There is no hope of his being alive.
- Yaşaması konusunda hiçbir umut yok
I'm sick of this hand-to-mouth existence.
- Kıt kanaat yaşamaktan usandım.
Ghost existence does not prove that there's life after death. They can be elements of another dimension.
- Hayalet varlığı ölümden sonra yaşamın olduğunu kanıtlamaz. Başka bir boyutun unsurları olabilir.
This was one of the best days of my life.
- Bu, yaşamımın en iyi günlerinden biriydi.
The doctor emphasized that the patient only had a few days to live.
- Doktor hastanın yaşamak için sadece birkaç günü olduğunu vurguladı.
I like living with you.
- Seninle yaşamaktan hoşlanıyorum.
She is used to living alone.
- Yalnız yaşamaya alışkın.
Although she lives nearby, I rarely see her.
- Yakında yaşamasına rağmen , onu nadiren görürüm.
Tom's problem is that he lives in his own bubble.
- Tom'un sorunu kendi dünyasında yaşamaktır.
Sami hayatını yeniden inşa etmeye çalışıyordu.
- Sami yaşamını yeniden kurmaya çalışıyordu.
Hayatını nasıl kazanıyorsun?
- Yaşamak için yaptığın iş nedir?