That river is dangerous to swim in.
- Bu nehir içinde yüzmek için tehlikelidir.
To swim in the ocean is my greatest pleasure.
- Okyanusta yüzmek benim en büyük zevkimdir.
The substance is light enough to float on the water.
- Bu nesne su üzerinde yüzmek için yeterince hafif.
He went to sea to swim.
- O yüzmek için denize gitti.
That river is dangerous to swim in.
- Bu nehir içinde yüzmek için tehlikelidir.
After you kill the sheep, you'll have to skin it.
- Koyunu öldürdükten sonra onun derisini yüzmek zorunda kalacaksın.
When angry, count ten; when very angry, a hundred.
- Kızgınsan ona kadar; çok kızgınsan yüze kadar say.
The airplane flies at a speed of five hundred kilometers per hour.
- Uçak saatte beş yüz kilometre hızla uçar.
In swimming pools, water is continuously pumped through a filter.
- Yüzme havuzlarında, su sürekli olarak filtrelerden pompalanır.
It was such a hot day that we went swimming.
- Öylesine sıcak bir gündü ki yüzmeye gittik.
The girl fainted, but she came to when we threw water on her face.
- Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi.
I saw his face in the dim light.
- Onun yüzünü loş bir ışıkta gördüm.
John is in the swimming club.
- John yüzme kulübündedir.
When I was a child, I often went swimming in the sea.
- Ben bir çocukken çoğu zaman denizde yüzmeye gittim.
Tom has bad eyes, so he always sits in the very front of the classroom.
- Tom'un kötü gözleri var bu yüzden o her zaman sınıfın çok önüne oturur.
Tom could hear a commotion in front of his house, so he went outside to see what was happening.
- Tom evinin önünde bir kargaşa duyabiliyordu, bu yüzden neler olduğunu görmek için dışarı çıktı.
Observe his facial reaction when we mention a price.
- Biz bir fiyattan bahsettiğimizde onun yüz tepkimesini gözlemle.
Her facial expression was more sour than a lemon.
- Onun yüz ifadesi bir limondan daha ekşiydi.
One hundred and fifty people entered the marathon race.
- Yüz elli kişi maraton yarışına girdi.
One hundred, two hundred, three hundred, four hundred, five hundred, six hundred, seven hundred, eight hundred, nine hundred, one thousand.
- Yüz, iki yüz, üç yüz, dört yüz, beş yüz, altı yüz, yedi yüz, sekiz yüz, dokuz yüz, bin.
My brother got cheeky.
- Erkek kardeşim yüzsüzleşti.
Gluteus Maximus was one of the cheekiest Roman emperors.
- Gluteus Maximus, en yüzsüz Roma imparatorlarından biriydi.
Dan's body was floating in the swimming pool.
- Dan'ın ceseti yüzme havuzunda yüzüyordu.
He has really soft facial features.
- O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.
Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father.
- Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.
I figured Tom wasn't going to go, so I went.
- Tom'un gitmeyeceğini düşündüm, bu yüzden ben gittim.
I figured Tom would mess up again.
- Tom'un tekrar yüzüne gözüne bulaştıracağını düşündüm.
He has really soft facial features.
- O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.
Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father.
- Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.
Econony and quality are not opposites, but rather two sides of the same coin.
- Ekonomi ve kalite karşıt değildir, aynı madalyonun iki yüzüdür.
There are two sides to every question.
- Her öykünün bir de diğer yüzü vardır.
An apple will float in water, a pear won't.
- Bir elma suda yüzecektir, bir armut yüzmeyecektir.
The substance is light enough to float on the water.
- Bu nesne su üzerinde yüzmek için yeterince hafif.
Tom's face lost its passive visage and revealed his horror and disgust.
- Tom'un yüzü pasif görüntüsünü kaybetti ve korku ve nefretini açığa vurdu.
Would you mind if I swam in your pool?
- Havuzunuzda yüzebilir miyim?
Takuya swam naked as a jaybird.
- Takuya alakarga gibi çıplak yüzdü.
I prefer swimming to skiing.
- Yüzmeyi kaymaya tercih ederim.
To swim in the ocean is my greatest pleasure.
- Okyanusta yüzmek benim en büyük zevkimdir.
He is the only American to have swum the English Channel.
- O, İngiliz Kanalında yüzmüş tek Amerikalı.
I haven't swum in the ocean since I left Florida.
- Florida'yı terkettiğimden beri okyanusta yüzmedim.
A white cloud is floating in the blue summer sky.
- Beyaz bir bulut mavi yaz gökyüzünde yüzüyordu.
A ball is floating down the river.
- Bir top nehirden aşağı doğru yüzüyordu.
Tom plunged into the water and swam to the other side.
- Tom suya daldı ve diğer tarafa yüzdü.
He put on his sweater wrong side out.
- O kazağını ters yüz giydi.
It was such a hot day that we went swimming.
- Öylesine sıcak bir gündü ki yüzmeye gittik.
I prefer swimming to skiing.
- Yüzmeyi kaymaya tercih ederim.
Bathers in Argentina were attacked by piranhas.
- Arjantin'de yüzmeye gidenler piranhalar tarafından saldırıya uğradı.
They stood face to face.
- Onlar yüz yüze durdu.
You ought to face the stark reality.
- Yalın gerçeklikle yüz yüze gelmelisin.
After you kill the sheep, you'll have to skin it.
- Koyunu öldürdükten sonra onun derisini yüzmek zorunda kalacaksın.
Strictly speaking, Chinese consists of hundreds of dialects.
- Aslına bakarsan, Çinçe yüzlerce lehçeden oluşur.
A white cloud is floating in the blue summer sky.
- Beyaz bir bulut mavi yaz gökyüzünde yüzüyordu.
A ball is floating down the river.
- Bir top nehirden aşağı doğru yüzüyordu.
Eugenia shared with us her favorite oils for cleaning the face and protecting the skin.
- Eugenia yüzü temizlemek ve cildi korumak için en sevdiği yağları bizimle paylaştı.
One hundred is my favorite number.
- Yüz, benim en sevdiğim sayıdır.