What percentage of the people speak three languages?
- İnsanların yüzde kaçı üç dil konuşur?
What percentage of our bodies is water?
- Bedenimizin yüzde kaçı sudur?
What percentage of the people speak three languages?
- İnsanların yüzde kaçı üç dil konuşur?
Sixty percent of Japanese adult males drink alcoholic beverages on a regular basis.
- Yetişkin Japon erkeklerinin yüzde altmışı düzenli olarak alkollü içecekler içerler.
Fifty-two per cent of British women prefer chocolate to sex.
- Britanyalı kadınların yüzde elli ikisi çikolatayı sekse tercih ediyor.
The VAT in Germany is 19 per cent.
- Almanya'da KDV yüzde 19'dur.
This is a three-star hotel; three hundred dollars a night.
- Burası üç yıldızlı bir oteldir; bir gece üç yüz dolardır.
One hundred and fifty people entered the marathon race.
- Yüz elli kişi maraton yarışına girdi.
I don't want to see your faces.
- Yüzlerinizi görmek istemiyorum.
I saw his face in the dim light.
- Onun yüzünü loş bir ışıkta gördüm.
Tom agreed with me a hundred per cent.
- Tom yüzde yüz benimle aynı fikirde.
His salary was increased by ten percent.
- Onun maaşı yüzde on artırıldı.
My income has decreased ten percent.
- Gelirim yüzde on azaldı.
I support you one hundred percent.
- Seni yüzde yüz destekliyorum.
Tom is one hundred percent wrong.
- Tom yüzde yüz hatalı.
The fog was so thick that I couldn't see my hand in front of my face.
- Sis l kadar yoğundu ki yüzümün önündeki elimi göremedim.
I sit in front of a computer screen all day, so I get pretty heavily bombarded by electro-magnetic waves.
- Ben bütün gün bilgisayar ekranı önünde otururum, bu yüzden elektro-manyetik dalgalar tarafından oldukça şiddetli şekilde bombardıman edilirim.
I have a facial boil. There's a painful lump at the back of one nostril.
- Bir yüz çıbanım var.Bir burun deliğinin arkasında acılı bir yumru var.
Her facial expression was more sour than a lemon.
- Onun yüz ifadesi bir limondan daha ekşiydi.
Ten, twenty, thirty, forty, fifty, sixty, seventy, eighty, ninety, one hundred.
- On, yirmi, otuz, kırk, elli, altmış, yetmiş, seksen, doksan, yüz.
Cancer is not one but more than one hundred distinct diseases.
- Kanser tek değil fakat yüzlerce farklı hastalıklardan biridir.
Gluteus Maximus was one of the cheekiest Roman emperors.
- Gluteus Maximus, en yüzsüz Roma imparatorlarından biriydi.
My brother got cheeky.
- Erkek kardeşim yüzsüzleşti.
Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father.
- Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.
He has really soft facial features.
- O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.
I figured Tom wasn't going to go, so I went.
- Tom'un gitmeyeceğini düşündüm, bu yüzden ben gittim.
I figured Tom would mess up again.
- Tom'un tekrar yüzüne gözüne bulaştıracağını düşündüm.
He has really soft facial features.
- O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.
Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father.
- Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.
Life and death are two sides of the same coin.
- Yaşam ve ölüm aynı madalyonun iki yüzüdür.
There are two sides to every question.
- Her öykünün bir de diğer yüzü vardır.
Tom's face lost its passive visage and revealed his horror and disgust.
- Tom'un yüzü pasif görüntüsünü kaybetti ve korku ve nefretini açığa vurdu.
Takuya swam naked as a jaybird.
- Takuya alakarga gibi çıplak yüzdü.
She swam across the river.
- O, nehri yüzerek geçti.
I don't know how to swim.
- Nasıl yüzeceğimi bilmiyorum.
To swim in the ocean is my greatest pleasure.
- Okyanusta yüzmek benim en büyük zevkimdir.
I haven't swum since last summer.
- Geçen yazdan beri yüzmedim.
I haven't swum in the ocean since I left Florida.
- Florida'yı terkettiğimden beri okyanusta yüzmedim.
Thousands of dead fish have been found floating in the lake.
- Gölde yüzen binlerce ölü balık bulundu.
A white cloud is floating in the blue summer sky.
- Beyaz bir bulut mavi yaz gökyüzünde yüzüyordu.
Everyone is a moon, and has a dark side which he never shows to anybody.
- Herkes bir aydır, ve hiç kimseye göstermediği karanlık bir yüzü vardır.
He put on his sweater wrong side out.
- O kazağını ters yüz giydi.
In swimming pools, water is continuously pumped through a filter.
- Yüzme havuzlarında, su sürekli olarak filtrelerden pompalanır.
When I was a child, I often went swimming in the sea.
- Ben bir çocukken çoğu zaman denizde yüzmeye gittim.
Fifty percent of a chimpanzee's diet is figs.
- Şempanzenin diyetinin yüzde ellisi incirdir.
I paid fifty percent down for the car.
- Araba için yüzde elli peşin verdim.
They stood face to face.
- Onlar yüz yüze durdu.
You ought to face the stark reality.
- Yalın gerçeklikle yüz yüze gelmelisin.
Strictly speaking, Chinese consists of hundreds of dialects.
- Aslına bakarsan, Çinçe yüzlerce lehçeden oluşur.
The fisherman saved himself by means of a floating board.
- Balıkçı kendini yüzen bir tahta vasıtasıyla kurtardı.
A ball is floating down the river.
- Bir top nehirden aşağı doğru yüzüyordu.
Eugenia shared with us her favorite oils for cleaning the face and protecting the skin.
- Eugenia yüzü temizlemek ve cildi korumak için en sevdiği yağları bizimle paylaştı.
One hundred is my favorite number.
- Yüz, benim en sevdiğim sayıdır.