yüzdürme

listen to the pronunciation of yüzdürme
Турецкий язык - Английский Язык
flotation
having or letting (someone) swim
raising and refloating (a sunken ship)
causing (something) to float (on the water or in the air)
chem., mining flotation
(Askeri) buoyancy
floatation
yüz
hundred

One hundred and fifty people entered the marathon race. - Yüz elli kişi maraton yarışına girdi.

I would love to write hundreds of sentences on Tatoeba, but I've got things to do. - Tatoeba'ya yüzlerce cümle yazmak isterdim ama yapmam gereken şeyler var.

yüz
face

I don't want to see your faces. - Yüzlerinizi görmek istemiyorum.

His face is distorted by pain. - Onun yüzü acıdan şekil değiştirmişti.

yüzdürme oluğu
flume
yüz
front

I sit in front of a computer screen all day, so I get pretty heavily bombarded by electro-magnetic waves. - Ben bütün gün bilgisayar ekranı önünde otururum, bu yüzden elektro-manyetik dalgalar tarafından oldukça şiddetli şekilde bombardıman edilirim.

The truth is in front of her face. - Gerçek onun yüzünün önünde.

yüz
countenance
yüz
facial

Observe his facial reaction when we mention a price. - Biz bir fiyattan bahsettiğimizde onun yüz tepkimesini gözlemle.

His facial expression was more sour than a lemon. - Onun yüz ifadesi bir limondan daha fazla ekşiydi.

yüz
one hundred

Cancer is not one but more than one hundred distinct diseases. - Kanser tek değil fakat yüzlerce farklı hastalıklardan biridir.

Ten, twenty, thirty, forty, fifty, sixty, seventy, eighty, ninety, one hundred. - On, yirmi, otuz, kırk, elli, altmış, yetmiş, seksen, doksan, yüz.

yüz
cheek

Gluteus Maximus was one of the cheekiest Roman emperors. - Gluteus Maximus, en yüzsüz Roma imparatorlarından biriydi.

My brother got cheeky. - Erkek kardeşim yüzsüzleşti.

yüz
obverse
yüz
cast of features
yüz
frontage
yüz
feature

He has really soft facial features. - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.

Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father. - Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.

yüz
figure

I figured Tom would mess up again. - Tom'un tekrar yüzüne gözüne bulaştıracağını düşündüm.

I figured Tom wasn't going to go, so I went. - Tom'un gitmeyeceğini düşündüm, bu yüzden ben gittim.

yüz
impudence
yüz
(Arkeoloji) façade
yüz
face side
yüz
features

He has really soft facial features. - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.

Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father. - Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.

yüz
facade
yüz
frostbite
yüz
(Bilgisayar) sides

Econony and quality are not opposites, but rather two sides of the same coin. - Ekonomi ve kalite karşıt değildir, aynı madalyonun iki yüzüdür.

There are two sides to every question. - Her öykünün bir de diğer yüzü vardır.

yüz
(Teknik,Tekstil) good side
yüzdürmek
buoy up
yüz
visage

Tom's face lost its passive visage and revealed his horror and disgust. - Tom'un yüzü pasif görüntüsünü kaybetti ve korku ve nefretini açığa vurdu.

yüz
swam

He swam across the river. - O, nehir boyunca yüzdü.

She swam across the river. - O, nehri yüzerek geçti.

yüz
puss
yüz
{f} swim

To swim in the ocean is my greatest pleasure. - Okyanusta yüzmek benim en büyük zevkimdir.

When can I swim here? - Ne zaman burada yüzebilirim?

yüz
{f} swum

He is the only American to have swum the English Channel. - O, İngiliz Kanalında yüzmüş tek Amerikalı.

I haven't swum since last summer. - Geçen yazdan beri yüzmedim.

yüz
frontispiece
yüz
snoot
yüz
{f} floating

A white cloud is floating in the blue summer sky. - Beyaz bir bulut mavi yaz gökyüzünde yüzüyordu.

The boat was broken by the floating ice. - Tekne yüzen bir buz tarafından parçalandı.

yüz
physiognomy
yüz
side

Tom plunged into the water and swam to the other side. - Tom suya daldı ve diğer tarafa yüzdü.

There are two sides to every question. - Her öykünün bir de diğer yüzü vardır.

yüz
{f} swimming

When I was a child, I often went swimming in the sea. - Ben bir çocukken çoğu zaman denizde yüzmeye gittim.

John is in the swimming club. - John yüzme kulübündedir.

yüzdürmek
buoy
yüz
to face

Those selected will have to face extensive medical and psychological tests. - Seçilmiş olanlar kapsamlı tıbbi ve psikolojik testlerle yüzleşmek zorunda kalacak.

They stood face to face. - Onlar yüz yüze durdu.

yüzdürmek
to have or let (someone) swim
yüzdürmek
to cause (something) to float (on the water or in the air)
iyonlu yüzdürme
ion flotation
kayık biçiminde yüzdürme dubası
camel
pozitif yüzdürme kuvveti
positive buoyancy
selektif yüzdürme
selective flotation
seçmeli yüzdürme
selective flotation
yüz
sense of shame, shame: Sende hiç yüz yok mu? Have you no shame? Ne yüzle ondan böyle bir şey isteyebilirsin? How can you have the gall to ask her for such a thing?
yüz
face (the front, exposed, finished, dressed, or otherwise specially prepared surface of something): kumaşın yüzü the face of the cloth. dağın kuzey yüzü the north face of the mountain. binanın yüzü the building's façade. paltonun yüzü the outer side of the coat
yüz
cloth which encloses the stuffing of a cushion or pillow, case; mattress ticking; cloth used to cover a chair or sofa, upholstery, upholstering
yüz
face (of a person or animal)
yüz
face, mug; (bina) façade; (para, madalya, vb.) obverse; surface; impudence, cheek; facial
yüz
phiz
yüz
hecto
yüz
cutting edge, face (of a knife blade or other sharp tool)
yüz
side: ırmağın öte yüzünde on the other side of the river. problemin bu yüzü this aspect of the problem
yüz
kisser
yüz
surface: suyun yüzü the surface of the water
yüz
mien
yüz
dial

Strictly speaking, Chinese consists of hundreds of dialects. - Aslına bakarsan, Çinçe yüzlerce lehçeden oluşur.

yüz
fivescore
yüz
brow
yüz
{f} float

The substance is light enough to float on the water. - Bu nesne su üzerinde yüzmek için yeterince hafif.

The boat was broken by the floating ice. - Tekne yüzen bir buz tarafından parçalandı.

yüz
favor

The floor was strewn with party favors: torn noisemakers, crumpled party hats, and dirty Power Ranger plates. - Yer partiden kalanlar yüzünden dağınıktı: Yırtık gürültüyapıcılar, kırışık parti şapkaları, ve kirli Power Ranger tabakları.

Eugenia shared with us her favorite oils for cleaning the face and protecting the skin. - Eugenia yüzü temizlemek ve cildi korumak için en sevdiği yağları bizimle paylaştı.

yüzdürmek
float
yüzdürmek
to raise and refloat (a sunken ship)
yüzdürmek
swim
yüzdürmek
sail
yüzdürmek
to float; to let swim; to have flayed; (tomruk) to flume
Турецкий язык - Турецкий язык
Yüzdürmek (I, II) işi
yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat: "Bir güzel çocuk yüzüyle gülümsüyor."- S. F. Abasıyanık
yüz
On kere on, doksan dokuzdan bir artık
yüz
Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı
yüz
Kesici araçlarda keskin kenar
yüz
Bir şeyin ön tarafta bulunan bölümü, cephe
yüz
Yüzey, satıh
yüz
Bu sayıyı gösteren 100, C rakamlarının adı
yüz
Kez, kere kelimeleri ile birlikte kullanılarak yapılan işin çokluğunu abartmalı bir biçimde anlatır: "Hikmet Beyin kurum ve edası, her zamankinden belki yüz kat üstündü."- S. M. Alus
Yüz
(Osmanlı Dönemi) LEÇ
Yüz
duluk
Yüz
beniz
yüz
Birinin görülegelen veya umulan hoşgörürlüğüne güvenilerek gösterilen cüret
yüz
Nedeniyle, sebebiyle: "Bu yüzden Fuat Köprülü ile çatışmaya başlamışlardı gazetelerde."- Y. Z. Ortaç
yüz
On kere on, doksan dokuzdan bir artık olan
yüz
Yan, taraf
yüz
Bir yapının dışa bakan düşey yüzeylerinin tümü
yüz
Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı ve bu sayıyı gösteren işaret, 100, C
yüz
Yapının cephesi
yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat
yüz
Utanma
yüz
Yastığa geçirilen kılıf
yüz
Bir şeyin görünen bölümünde kullanılan kumaş
yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm
yüz
Bir kumaşın dikiş sırasında dışa getirilen gösterişli bölümü
yüz
Nedeniyle, sebebiyle
yüz
Keskin kenar
yüz
Kez, kere kelimeleri ile birlikte kullanılarak yapılan işin çokluğunu abartmalı bir biçimde anlatır
yüz
Yapı cephesi
yüzdürmek
Derisini çıkarttırmak, derisini soydurtmak
yüzdürmek
Suyun yüzüne çıkarıp yüzer duruma getirmek
yüzdürmek
Yüzmesini sağlamak veya yüzmek işini yaptırmak
Английский Язык - Турецкий язык

Определение yüzdürme в Английский Язык Турецкий язык словарь

float and sink analysis  yüzdürme
çökeltme analizi, yüzdürme-çökeltme çözümlemesi
yüzdürme
Избранное