yükseğe

listen to the pronunciation of yükseğe
Турецкий язык - Английский Язык
high

No bird soars too high if he soars with his own wings. - Hiçbir kuş gereğinden çok yükseğe uçmaz, eğer ki kendi kanatlarıyla uçuyorsa.

How high can you jump? - Siz ne kadar yükseğe sıçrayabilirsiniz?

up
yüksek
high

The quality of higher education must answer to the highest international standards. - Daha yüksek eğitim kalitesi, en yüksek uluslararası standartlara cevap vermelidir.

Mount Everest is the world's highest peak. - Everest dağı dünyanın en yüksek tepesidir.

yükseğe çıkmak
to go higher
yükseğe atmak
sky
yükseğe pompalamak
pump up
yüksek
{s} loud

Someone is knocking loudly at the door. - Birisi yüksek sesle kapıyı çalıyor.

He began to cry loudly. - O, yüksek bir sesle ağlamaya başladı.

yüksek
elevated

Two persons were killed when an elevated bike path collapsed in Rio. - Rio'da bir yüksek bisiklet yolu çöktüğünde iki kişi öldü.

An elevated seaside bike path collapsed in Rio. - Rio'da bir yüksek sahil bisiklet yolu çöktü.

yüksek
{s} lofty

We have lofty expectations. - Yüksek beklentilerimiz var.

This mountain isn't a lofty one. - Bu dağ yüksek değildir.

yüksek
{s} tall

Mt. Fuji is Japan's tallest mountain. - Fuji Dağı Japonya'nın en yüksek dağıdır.

Tom tried to climb the tall tree. - Tom yüksek ağaca tırmanmaya çalıştı.

yüksek
advanced
yüksek
stiff

Sami has paid a stiff price for his service. - Sami hizmeti için yüksek bir fiyat ödedi.

yüksek
precipitous
yüksek
superordinate
yüksek
inflated
yüksek
supreme

Tom G. Roberts is the Chief Justice of the U.S. Supreme Court. - Tom G. Roberts, ABD Yüksek Mahkemesi Başyargıcıdır.

Judges on the Supreme Court interpret the laws. - Yüksek mahkeme yargıçları kanunları yorumlarlar.

yüksek
buoyant
yüksek
up
yüksek
higher

The quality of higher education must answer to the highest international standards. - Daha yüksek eğitim kalitesi, en yüksek uluslararası standartlara cevap vermelidir.

The teacher told Tom that he couldn't give him anything higher than a C. - Öğretmen Tom'a ona bir C 'den daha yüksek bir şey veremediğini söyledi.

yüksek
high altitude

I don't feel well at such a high altitude. - Böyle yüksek bir irtifada iyi hissetmiyorum.

yüksek
crucible
yüksek
grand

Speak louder. Your grandfather's hearing isn't so good. - Daha yüksek sesle konuş. Büyükbaban pek de iyi duymuyor.

His grandfather was a soldier of high degree. - Onun büyük babası yüksek rütbeli bir askerdi.

yüksek
eminent
yüksek
high-rise

This high-rise building has five lifts. - Bu yüksek katlı binanın beş asansörü var.

yüksek
noble
yüksek
rarefied
yüksek
superior
yüksek
{e} above

The height of the tower is above 100 meters. - Kulenin yüksekliği 100 metrenin üzerindedir.

The words above the door of the theater were one meter high. - Tiyatronun kapısının üzerindeki sözler bir metre yükseklikteydi.

yüksek
high on

My parents' house is located high on a hill from which one can see the mountains in the east and the ocean in the north. - Ailemin evi birinin oradan doğuda dağları ve kuzeyde okyanusu görebileceği yüksek bir tepede yer almaktadır.

That is not high on my list of priorities. - O benim öncelikler listemde yüksek değil.

topu yükseğe atmak
(golf) loft
yüksek
high place; height
yüksek
acro

Driving across desert landscapes can be dangerous when the summer temperatures are high. - Yaz sıcaklıkları yüksek olduğunda çöl manzaraları karşısında sürüş tehlikeli olabilir.

That tall building across the street is where Tom works. - Caddenin karşısındaki o yüksek bina Tom'un çalıştığı yerdir.

yüksek
high; (yapı) high-rise; precipitous; loud; exalted, lofty; advanced; high altitude
yüksek
(sea) marked by high waves, high
yüksek
raised high
yüksek
highrise
yüksek
(playing a game) for high stakes
yüksek
high, superior (quality)
yüksek
hyper
yüksek
lofty, noble
yüksek
penetrating
yüksek
loud or raised (voice)
yüksek
high; lofty
yüksek
penetrative
yüksek
over

You see that tall building over there, don't you? - Şuradaki yüksek binayı görüyorsun değil mi?

How to overcome the high value of the yen is a big problem. - Yüksek yen değerinin nasıl üstesinden gelineceği büyük bir sorundur.

yüksek
exalted
yüksek
tall; buoyant
yüksek
clarion
yüksek
spheric
yüksek
high; great; intense; big: yüksek basınç high pressure. yüksek frekans high frequency. yüksek bir fiyat a high price. yüksek bir meblağ a big sum
yüksek
high, superior in status: yüksek okul institution of higher education
yüksek
stately
yüksek
towering
yüksek
grandiose
yüksek
steep
yüksek
supernal
yüksek
dominant
yüksek
upperbracket
yüksek
upland
çok yükseğe
sky-high
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение yükseğe в Турецкий язык Турецкий язык словарь

Yüksek
koca
Yüksek
(Osmanlı Dönemi) KALUS
yüksek
Erdemli, faziletli
yüksek
Altı ile üstü arasındaki uzaklık çok olan
yüksek
Altı ile üstü arasındaki uzaklık çok olan: "... mekik dokuduğu yüksek bez tezgâhından kalktı."- Ö. Seyfettin
yüksek
Yukarıda, üst tarafta olan yer
yüksek
Yukarıda, üst tarafta olan yer: "Yüksekten avluya açılmış iki pencereden aydınlık alıyordu."- M. Ş. Esendal
yüksek
Büyük para ile
yüksek
Belirli bir yere göre daha yukarıda bulunan: "İri kanatları ile bir kaşıkçı kuşu çok yükseklerde tur atıyor."- H. Taner
yüksek
Toplum içinde para, ün vb. bakımından üstünlüğü olan
yüksek
Belirli bir yere göre daha yukarıda bulunan
yüksek
Normal değerlerin üstünde olan, çok: "Türk milletinin karakteri yüksektir."- Atatürk
yüksek
Derece veya makamı bakımından üstün
yüksek
Normal değerlerin üstünde olan, çok
yüksek
Güçlü, etkili, şiddetli
yüksek
(Osmanlı Dönemi) bülend
yükseğe
Избранное