yüksüz

listen to the pronunciation of yüksüz
Турецкий язык - Английский Язык
unladen
unloaded, no-load
(Kimya) neutral
light
unloaded
uncharged
no load
no-load
yük
(Hukuk) burden

I am afraid I'll be a burden to you. - Korkarım ki sana bir yük olacağım.

The trainee could hardly bear the burden of the task. - Stajyer, görevin yüküne dayanamadı.

yük
charge

You'll be in charge of the women working in this factory. - Bu şirkette çalışan kadınlardan yükümlü olacaksın.

Mr. Brown took charge of this class last year. - Bay Brown geçen yıl bu sınıfın sorumluluğunu yüklendi.

yük
load

He had to carry many loads from the house to station. - O, evden istasyona çok fazla yük taşımak zorunda kaldı.

He keeps this gun loaded. - O, bu silahı yüklü bulundurur.

yüksüz hız
no-load speed
yüksüz işleme
no load
yük
freight

After some freight cars were derailed, services were suspended on the Chuo Line. - Bazı yük vagonları raydan çıktıktan sonra, hizmetler Chuo Hattı üzerinde askıya alındı.

The freight train was held up about half an hour because of a dense fog. - Yük treni yoğun sis nedeniyle yaklaşık yarım saat kadar gecikti.

yük
burdensome or difficult task, obligation, or responsibility; burden; encumbrance; incubus
yük
cargo

A cargo vessel, bound for Athens, sank in the Mediterranean without a trace. - Atina'ya giden bir yük gemisi, bir iz bırakmadan Akdeniz'de battı.

yük
{i} onus
yük
{i} incident
yük
goods

Their goods are of the highest quality. - Onların malları en yüksek kalitedir.

Import goods are subject to high taxes. - İthalat malları yüksek vergilere tabidir.

yük
responsibility

I can't burden Tom with that responsibility. - Ben bu sorumluluğu Tom'a yükleyemem.

yük
incumbrance
yük
draft
yük
(İnşaat) force
yük
(Ticaret) cargo load
yük
(Ticaret) parcel
yük
(Bilgisayar) vol

Danger! High voltage. - Tehlike! Yüksek voltaj.

The radio is too loud. Turn the volume down. - Radyonun sesi çok yüksek. Sesi kısın.

yük
drain
yük
(Telekom) payload
yük
(Pisikoloji, Ruhbilim) cathexis
yük
load variation
yük
(Askeri) head

The loud drill gave her husband a headache. - Yüksek sesli matkap, kocasına baş ağrısı verdi.

yük
(Askeri) fright

She's frightened by loud noises. - O, yüksek seslerden korkuyor.

yük
pack

He fastened the horse's pack with a rope. - O, atın yükünü iple bağladı.

yük
(Bilgisayar) height

Tom is afraid of heights. - Tom yüksekten korkar.

To tell you the truth, I am scared of heights. You are a coward! - Gerçeği söylemek gerekirse. Ben yükseklikten korkuyorum, Sen bir korkaksın!

yük
weight

If you load too much weight in this box, it's going to blow up. - Bu kutuya çok fala ağırlık yüklersen patlar.

The box fell apart due to the weight of the load. - Kutu yükün ağırlığı nedeniyle düştü.

yük
{i} charging

The store where we used to buy those started charging outrageous prices, so we had to find another store. - Onları satın aldığımız mağaza, aşırı yüksek fiyat koymaya başladı, o yüzden başka bir mağaza bulmak zorunda kaldık.

yük
impedimenta
yük
encumbrance

Since the temperature has warmed, my coat has become an encumbrance. - Sıcaklık arttığından beri, ceketim bir yük oldu.

yük
freightage
yük
carload
yük
load with
yük
fardel
yük
load; burden; cargo, freight, goods; the onus, responsibility; charge
yük
shipment
yük
stowage
yük
sumpter
yük
cargo; freight; lading
yük
bulk
yük
strain

Tom's expensive tastes put a strain on the family's finances. - Tom'un pahalı zevkleri ailenin mali durumuna bir yük oluyordu.

Air traffic controllers are under severe mental strain. - Hava trafik kontrolörleri ağır zihinsel yük altındadırlar.

yük
plummet
yük
pile
yük
lading
yük
load; burden
yük
tax

It is the obligation of every worker to pay taxes. - Vergi ödemek her işçinin yükümlülüğüdür.

Import goods are subject to high taxes. - İthalat malları yüksek vergilere tabidir.

yük
imposition
yük
large cupboard (where bedding is stored during the day)
yük
haul
yük
electric charge, charge
yük
loading

They are loading coal into a ship now. - Şimdi gemiye kömür yüklüyorlar.

Tom is loading bullets into his gun. - Tom mermileri tabancasına yüklüyor.

yük
shipload
yük
impost
yük
accoutrements
yük
tote
yük
out

The wall wasn't high enough to keep dogs out. - Duvar köpekleri dışarıda tutacak kadar yüksek değildi.

Tom laughed out loud. - Tom yüksek sesle güldü.

yük
accouterments
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение yüksüz в Турецкий язык Турецкий язык словарь

Yük
(Osmanlı Dönemi) HAML
Yük
himl
Yük
(Osmanlı Dönemi) ZİFR
Yük
hamule
Yük
bar
yük
Araba, hayvan vb.nin taşıyabildiği miktar
yük
Yüz bin kuruşluk mal veya tutar
yük
Eşya
yük
Araba, hayvan vb.nin taşıdığı şeylerin hepsi
yük
Tedirginlik veren şey, engel
yük
Yüklük: "Haydi şu yüke giriver!.."- S. F. Abasıyanık
yük
Yüz bin kuruşluk mal veya tutar: "Mademki öyledir, bir yük getirip satan herkes iki akçe versin."- T. Buğra
yük
Araba, hayvan vb.nin taşıdığı şeylerin hepsi: "Çölde yük götüren vasıta develer, insan taşıyan vasıta hecinlerdir."- F. R. Atay
yük
Yüklük
yük
Doğacak bebek, cenin
yük
Bir cismin yüzeyinde biriken elektrik miktarı, şarj
yük
Birinin üzerine almak zorunda kaldığı ağır görev
yük
(Osmanlı Dönemi) bûr
yüksüz
Избранное