He was a burden to his parents.
- O, ebeveynlerine bir yüktü.
I am afraid I'll be a burden to you.
- Ben sana bir yük olmaktan korkuyorum.
You'll be in charge of the women working in this factory.
- Bu şirkette çalışan kadınlardan yükümlü olacaksın.
A captain is in charge of his ship and its crew.
- Bir kaptan, gemisinden ve ekibinden yükümlüdür.
Tom checked to make sure his gun was loaded.
- Tom silahının yüklü olduğundan emin olmak için kontrol etti.
He had to carry many loads from the house to station.
- O, evden istasyona çok fazla yük taşımak zorunda kaldı.
A freight train has derailed just south of Stockholm.
- Bir yük treni Stokholm'ün tam güneyinde raydan çıktı.
The freight on the ship got soaked.
- Gemideki yük sırılsıklam oldu.
A cargo vessel, bound for Athens, sank in the Mediterranean without a trace.
- Atina'ya giden bir yük gemisi, bir iz bırakmadan Akdeniz'de battı.
They attract customers by offering high-quality goods.
- Onlar yüksek kalitede ürünler sunarak müşteri çekerler.
Their goods are of the highest quality.
- Onların malları en yüksek kalitedir.
I can't burden Tom with that responsibility.
- Ben bu sorumluluğu Tom'a yükleyemem.
Danger! High voltage.
- Tehlike! Yüksek voltaj.
The radio is too loud. Turn the volume down.
- Radyonun sesi çok yüksek. Sesi kısın.
The loud drill gave her husband a headache.
- Yüksek sesli matkap, kocasına baş ağrısı verdi.
She's frightened by loud noises.
- O, yüksek seslerden korkuyor.
He fastened the horse's pack with a rope.
- O, atın yükünü iple bağladı.
To tell you the truth, I am scared of heights. You are a coward!
- Gerçeği söylemek gerekirse. Ben yükseklikten korkuyorum, Sen bir korkaksın!
Tom is afraid of heights.
- Tom yüksekten korkar.
The box fell apart due to the weight of the load.
- Kutu yükün ağırlığı nedeniyle düştü.
If you load too much weight in this box, it's going to blow up.
- Bu kutuya çok fala ağırlık yüklersen patlar.
The store where we used to buy those started charging outrageous prices, so we had to find another store.
- Onları satın aldığımız mağaza, aşırı yüksek fiyat koymaya başladı, o yüzden başka bir mağaza bulmak zorunda kaldık.
Since the temperature has warmed, my coat has become an encumbrance.
- Sıcaklık arttığından beri, ceketim bir yük oldu.
Tom's expensive tastes put a strain on the family's finances.
- Tom'un pahalı zevkleri ailenin mali durumuna bir yük oluyordu.
Air traffic controllers are under severe mental strain.
- Hava trafik kontrolörleri ağır zihinsel yük altındadırlar.
They oppose the plan to raise taxes.
- Onlar vergi yükseltme planına karşılar.
It is the obligation of every worker to pay taxes.
- Vergi ödemek her işçinin yükümlülüğüdür.
They're loading crude oil onto the ship.
- Gemiye ham petrol yüklüyorlar.
Tom is loading the car.
- Tom arabayı yüklüyor.
The wall wasn't high enough to keep dogs out.
- Duvar köpekleri dışarıda tutacak kadar yüksek değildi.
Tom nearly laughed out loud.
- Tom neredeyse yüksek sesle kahkaha atacaktı.