I am afraid I'll be a burden to you.
- Ben sana bir yük olmaktan korkuyorum.
I am afraid I'll be a burden to you.
- Korkarım ki sana bir yük olacağım.
A captain is in charge of his ship and its crew.
- Bir kaptan, gemisinden ve ekibinden yükümlüdür.
You'll be in charge of the women working in this factory.
- Bu şirkette çalışan kadınlardan yükümlü olacaksın.
He keeps this gun loaded.
- O, bu silahı yüklü bulundurur.
Tom checked to make sure his gun was loaded.
- Tom silahının yüklü olduğundan emin olmak için kontrol etti.
The freight on the ship got soaked.
- Gemideki yük sırılsıklam oldu.
After some freight cars were derailed, services were suspended on the Chuo Line.
- Bazı yük vagonları raydan çıktıktan sonra, hizmetler Chuo Hattı üzerinde askıya alındı.
A cargo vessel, bound for Athens, sank in the Mediterranean without a trace.
- Atina'ya giden bir yük gemisi, bir iz bırakmadan Akdeniz'de battı.
Their goods are of the highest quality.
- Onların malları en yüksek kalitedir.
They attract customers by offering high-quality goods.
- Onlar yüksek kalitede ürünler sunarak müşteri çekerler.
I can't burden Tom with that responsibility.
- Ben bu sorumluluğu Tom'a yükleyemem.
Danger! High voltage.
- Tehlike! Yüksek voltaj.
Tom thought the music was too loud, but he was too tired to get up and turn the volume down.
- Tom müziğin çok yüksek olduğunu düşünüyordu fakat kalkıp kısamayacak kadar yorgundu.
The loud drill gave her husband a headache.
- Yüksek sesli matkap, kocasına baş ağrısı verdi.
She's frightened by loud noises.
- O, yüksek seslerden korkuyor.
He fastened the horse's pack with a rope.
- O, atın yükünü iple bağladı.
Tom is afraid of heights.
- Tom yüksekten korkar.
What's the height of the Empire State Building?
- Empire State Building'in yüksekliği nedir?
Her weight increased to 50 kilograms.
- Onun ağırlığı 50 kilograma yükseldi.
The box fell apart due to the weight of the load.
- Kutu yükün ağırlığı nedeniyle düştü.
The store where we used to buy those started charging outrageous prices, so we had to find another store.
- Onları satın aldığımız mağaza, aşırı yüksek fiyat koymaya başladı, o yüzden başka bir mağaza bulmak zorunda kaldık.
Since the temperature has warmed, my coat has become an encumbrance.
- Sıcaklık arttığından beri, ceketim bir yük oldu.
Tom's expensive tastes put a strain on the family's finances.
- Tom'un pahalı zevkleri ailenin mali durumuna bir yük oluyordu.
Air traffic controllers are under severe mental strain.
- Hava trafik kontrolörleri ağır zihinsel yük altındadırlar.
They oppose the plan to raise taxes.
- Onlar vergi yükseltme planına karşılar.
They were burdened with heavy taxes.
- Ağır vergi yükü altındaydılar.
They're loading crude oil onto the ship.
- Gemiye ham petrol yüklüyorlar.
Tom is loading bullets into his gun.
- Tom mermileri tabancasına yüklüyor.
Tom nearly laughed out loud.
- Tom neredeyse yüksek sesle kahkaha atacaktı.
Although the pressure of studying at the University of Cambridge is very high, many students still have time to go out and have fun.
- Cambridge Üniversitesi'nde öğrenim zorluğu çok yüksek olmasına rağmen, çok sayıda öğrencinin hâlâ dışarı çıkmak ve eğlenmek için zamanı var.