Определение yük в Турецкий язык Английский Язык словарь
- (Hukuk) burden
I don't want to burden you with my troubles.
- Size sorunlarımı yüklemek istemiyorum
I am afraid I'll be a burden to you.
- Ben sana bir yük olmaktan korkuyorum.
- charge
A captain is in charge of his ship and its crew.
- Bir kaptan, gemisinden ve ekibinden yükümlüdür.
You'll be in charge of the women working in this factory.
- Bu şirkette çalışan kadınlardan yükümlü olacaksın.
- load
He keeps this gun loaded.
- O, bu silahı yüklü bulundurur.
This camera is not loaded with film.
- Bu kamera, film yüklü değil.
- freight
After some freight cars were derailed, services were suspended on the Chuo Line.
- Bazı yük vagonları raydan çıktıktan sonra, hizmetler Chuo Hattı üzerinde askıya alındı.
The freight on the ship got soaked.
- Gemideki yük sırılsıklam oldu.
- burdensome or difficult task, obligation, or responsibility; burden; encumbrance; incubus
- cargo
A cargo vessel, bound for Athens, sank in the Mediterranean without a trace.
- Atina'ya giden bir yük gemisi, bir iz bırakmadan Akdeniz'de battı.
- goods
They attract customers by offering high-quality goods.
- Onlar yüksek kalitede ürünler sunarak müşteri çekerler.
The ship anchored in the harbour and unloaded its goods.
- Gemi limana demir attı ve yükünü boşalttı.
- responsibility
I can't burden Tom with that responsibility.
- Ben bu sorumluluğu Tom'a yükleyemem.
- incumbrance
- draft
- (İnşaat) force
- (Ticaret) cargo load
- (Ticaret) parcel
- (Bilgisayar) vol
Danger! High voltage.
- Tehlike! Yüksek voltaj.
The radio is too loud. Turn the volume down.
- Radyonun sesi çok yüksek. Sesi kısın.
- drain
- (Telekom) payload
- (Pisikoloji, Ruhbilim) cathexis
- load variation
- (Askeri) head
The loud drill gave her husband a headache.
- Yüksek sesli matkap, kocasına baş ağrısı verdi.
- (Askeri) fright
She's frightened by loud noises.
- O, yüksek seslerden korkuyor.
- pack
He fastened the horse's pack with a rope.
- O, atın yükünü iple bağladı.
- (Bilgisayar) height
I am less afraid of heights than I was.
- Yükseklerden eskisinden daha az korkuyorum.
The two mountains are of equal height.
- İki dağ eşit yüksekliktedir.
- fardel
- load; burden; cargo, freight, goods; the onus, responsibility; charge
- shipment
- stowage
- sumpter
- cargo; freight; lading
- bulk
- strain
Air traffic controllers are under severe mental strain.
- Hava trafik kontrolörleri ağır zihinsel yük altındadırlar.
Tom's expensive tastes put a strain on the family's finances.
- Tom'un pahalı zevkleri ailenin mali durumuna bir yük oluyordu.
- weight
If you load too much weight in this box, it's going to blow up.
- Bu kutuya çok fala ağırlık yüklersen patlar.
Her weight increased to 50 kilograms.
- Onun ağırlığı 50 kilograma yükseldi.
- impedimenta
- plummet
- pile
- incident
- lading
- load; burden
- encumbrance
Since the temperature has warmed, my coat has become an encumbrance.
- Sıcaklık arttığından beri, ceketim bir yük oldu.
- tax
They were burdened with heavy taxes.
- Ağır vergi yükü altındaydılar.
Import goods are subject to high taxes.
- İthalat malları yüksek vergilere tabidir.
- imposition
- large cupboard (where bedding is stored during the day)
- haul
- electric charge, charge
- onus
- loading
Tom is loading bullets into his gun.
- Tom mermileri tabancasına yüklüyor.
They are loading oil into the ship.
- Onlar gemiye petrol yüklüyorlar.
- shipload
- impost
- {i} charging
The store where we used to buy those started charging outrageous prices, so we had to find another store.
- Onları satın aldığımız mağaza, aşırı yüksek fiyat koymaya başladı, o yüzden başka bir mağaza bulmak zorunda kaldık.
- freightage
- carload
- load with
- accoutrements
- tote
- out
The wall wasn't high enough to keep dogs out.
- Duvar köpekleri dışarıda tutacak kadar yüksek değildi.
Although the pressure of studying at the University of Cambridge is very high, many students still have time to go out and have fun.
- Cambridge Üniversitesi'nde öğrenim zorluğu çok yüksek olmasına rağmen, çok sayıda öğrencinin hâlâ dışarı çıkmak ve eğlenmek için zamanı var.
- accouterments
- yük asansörü
- hoist
- yük gemisi
- freighter
- yük arabası
- trolley
- yük alma
- (İnşaat) loading
- yük almak
- embark
- yük atma
- (Askeri) jettison
- yük atma
- (İnşaat,Teknik) load shedding
- yük atı
- pack horse
- yük hatt
- load line
- yük ile yüklemek
- freight
- yük olmak
- be a burden
- yük olmak
- inconvenience
- yük olmak
- to be a burden
- yük olmak
- be a burden to
- yük olmak
- be a charge on somebody
- yük olmak
- incumber
- yük planı
- cargo plan
- yük treni
- freight
A freight train has derailed just south of Stockholm.
- Bir yük treni Stokholm'ün tam güneyinde raydan çıktı.
The freight train was held up about half an hour because of a dense fog.
- Yük treni yoğun sis nedeniyle yaklaşık yarım saat kadar gecikti.
- yük uçağı
- transporter
- yük yüklemek
- load
- yük-in
- (Biyokimya) redox
- yük’-in
- (Kimya) redox
- yük getirmek
- burden to
- yük nakliyesi
- Cargo transportation
- yük taşımak
- to carry loads
- yük aksi
- (Otomotiv) load axle
- yük aktarma boşluğu (USA); teröre karşı koyma / terörle mücadele merkezi
- (Askeri) cargo transfer company (USA); counterterrorist center
- yük aktarım taburu
- (Askeri) cargo handling battalion
- yük aktarım teçhizatı; konteyner aktarma teçhizatı
- (Askeri) cargo-handling equipment; container-handling equipment
- yük akımı
- load current
- yük almak
- load up
- yük altına girmek
- to take on a burdensome or difficult task, obligation, or responsibility
- yük alışverişi
- charge exchange
- yük ambarı
- cargo hold
- yük arabacısı
- teamster
- yük arabacısı
- drayman
- yük arabası
- 1. vehicle used for moving or transporting things. 2. (horse-drawn) wagon (for transporting things)
- yük arabası
- wagon
- yük arabası
- dray
- yük arabası
- wain
- yük arabası
- waggon
- yük arabası
- dray chart
- yük arabası kullanan kimse
- carter
- yük artış numarası
- (Askeri) cargo increment number
- yük asansörü
- freight lift, hoist
- yük atmak
- jettison
- yük belgesi
- bill of lading
- yük beygiri
- cart horse
- yük beygiri
- dray horse
- yük beygiri
- packhorse
- yük beygiri
- sumpter
- yük beygiri
- bathorse
- yük beygiri
- sumpter horse
- yük beygiri sürücüsü
- sumpter
- yük boşaltma hazırlık ekibi; emir-komuta bağlantı panosu
- (Askeri) off-load preparation party; orderwire patch panel
- yük boşaltma işçisi
- stevedore
- yük boşaltma kontrol subayı
- (Askeri) offload control officer
- yük boşaltmak
- debus
- yük boşaltım tahliye sistemi
- (Askeri) cargo offload and discharge system
- yük direnci
- load resistance
- yük fazlası ücreti
- excess freight
- yük gabarisi
- loading gauge
- yük gemisi
- cargo boat
- yük gemisi
- transport vessel
- yük gemisi
- transport ship
- yük gemisi
- merchantman
- yük gemisi
- merchantship
- yük gemisi işletmecisi
- freighter
- yük gönderen kimse
- freighter
- yük hali
- loading case
- yük hali
- load case
- yük hali
- loading condition
- yük hayvanı
- pack animal
- yük hayvanı
- beast of burden
- yük hayvanı
- draught animal
- yük hayvanı
- beast of burden, pack animal
- yük hayvanına takılan küfe
- pannier
- yük indirme ve transfer sistemi; ticari olarak bulunabilir
- (Askeri) cargo offload and transfer system; commercial off-the-shelf
- yük intikal harekat merkezi; tamamlayıcı metal-oksit yarı iletkeni
- (Askeri) cargo movement operations system; complementary metal-oxide semiconductor
- yük istasyonu
- goods yard
- yük kapasitesi
- tonnage
- yük kapasitesi
- carrying capacity
- yük kapasitesi
- load capacity
- yük katarı
- freight
- yük katsayısı
- charge coefficient
- yük kaybı
- loss of head
- yük kaybı
- head loss, loss of head
- yük lokomotifi
- mogul
- yük memuru
- supercargo
- yük olmak
- to be a burden to
- yük olmak
- tax
- yük olmak
- cumber
- yük olmak
- weigh on
- yük olmak
- load
- yük olmak
- weigh
- yük olmak
- impose
I don't want to impose.
- Yük olmak istemiyorum.
- yük olmak
- bear hard on
- yük olmak
- be a charge on smb
- yük olmak
- weigh upon
- yük olmak
- to be a burden (to)
- yük rampası
- dock
- yük sandığı
- container
- yük su çekimi
- load displacement
- yük sıcaklığı
- charge temperature
- yük sının
- load limit
- yük sığası
- load capacity
- yük tarifesi
- schedule of freight rates
- yük taşıma
- burden
- yük taşıma
- freightage
- yük taşıtı
- commercial vehicle
- yük taşıyıcı
- charge carrier
- yük tertibat yönergesi; koşullu iki fazlı
- (Askeri) cargo disposition instructions; conditioned diphase
- yük ton
- (Askeri) freight ton
- yük treni
- wagon train
- yük treni
- freight train
A freight train has derailed just south of Stockholm.
- Bir yük treni Stokholm'ün tam güneyinde raydan çıktı.
The freight train was held up about half an hour because of a dense fog.
- Yük treni yoğun sis nedeniyle yaklaşık yarım saat kadar gecikti.
- yük treni
- waggon train
- yük treni lokomotifi
- goods engine
- yük türü
- (Bilgisayar) payload type
- yük uçağı
- air freighter
- yük uçağı
- freighter
- yük vagonu
- freight car, Brit. goods wagon
- yük vagonu
- wagon
- yük vagonu
- waggon
- yük vagonu
- truck
- yük vagonu
- van
- yük vagonu
- freight car
- yük vagonu
- boxcar
- yük vagonu
- wagon, waggon, freight car, truck
- yük verimi
- load efficiency
- yük vurmak
- to load (an animal)
- yük yeri
- bellyhold
- yük yönlendirme bilgi dosya
- (Askeri) cargo routing information file
- yük çizgisi
- load line
- aşırı yük
- excess load
- gemiden yük atma
- jettison
- -e fazla yük yüklemek
- overload
- art yük
- (Tıp) preload
- asıl yük
- brunt
- ağır yük
- heavy goods
- ağır yük
- (Ticaret) heavy laden
- ağır yük
- heavy duty
- ağır yük
- dead weight
- aşırı yük
- abnormal load
- birim yük
- unit load
- blok yük
- (Askeri) block load
- canlı yük
- movable load
- doruk yük
- (Bilgisayar,Teknik) peak load
- eksensel yük
- (Coğrafya) axial load
- elektriksel yük
- (Jeoloji) electrical charge
- emniyetli yük
- admissible load
- emniyetli yük
- safe load
- fazla yük
- excess load
- fazla yük
- overweight
- hareketli yük
- movable load
- hareketli yük
- load
- hidrolik yük
- fall
- hidrolik yük kaybı
- (Fizik) head loss
- konsantre yük
- concontrated load
- kritik yük
- ultimate load
- kuru yük
- (Askeri) bulk
- kısmi yük
- part load
- nokta-yük
- (Fizik) point charge
- nominal yük
- nominal load
- pik yük
- peak load
- suni yük
- dummy load