Zarfın üstüne yanlış adres yazdım.
- I wrote the wrong address on the envelope.
Ebeveynler çocuklarına yalan söylemenin yanlış bir şey olduğunu öğretirler.
- Parents teach their children that it's wrong to lie.
Bizi ona haksızlık etmekle suçladı.
- He accused us of wronging him.
Ben sana ne zaman haksızlık ettim?
- When have I ever wronged you?
Hatalı olduğunuzu kabul ettiğiniz için çok büyüksünüz.
- It's very big of you to admit you're wrong.
Hatalar yapmak her zaman yanlış değildir.
- To make mistakes is not always wrong.
Matem tutmak için doğru ya da yanlış yol yoktur.
- There's no right or wrong way to grieve.
Yanlış yola girmiş olmalıyız.
- We must've taken the wrong road.
Bu defa hatalı olan benim gibi görünüyor.
- This time, it looks like it is me who is wrong.
Korkarım ki koliyi hatalı şekilde adresledim.
- I'm afraid I have addressed the parcel wrongly.
Kötü hissediyordum, bu yüzden hastaneye kabul edildim. Fakat bende gerçekten sağlıksız bir şey olmadığı anlaşıldı.
- I felt bad, so I was admitted into the hospital. However, it turned out that there was nothing really wrong with me.
Talimatları dikkatle okursanız, yanlış yapmazsınız.
- You can't go wrong if you read the instructions carefully.
Eğer yanlış yaparsam beni düzelt
- Correct me if I am wrong.
Saatim bozuk gibi görünüyor.
- Something seems to be wrong with my clock.
Türk toplumunun algılama yeteneği bozuk değildir.
- There is nothing wrong with the Turkish people's power of perception.
Tom ve Mary yanlış giden her şey için kendilerini suçladılar.
- Tom and Mary blamed themselves for everything that went wrong.
Hata olduğu için kendilerini suçladılar.
- They blamed themselves for being wrong.
Ben senin hakkında yanılmışım gibi görünüyor.
- It seems I was wrong about you.
Böyle düşünebilirsiniz, ama yanılmış olursunuz.
- You would think that, but you would be wrong.
Ağlama. Kötü bir şey yok.
- Don't cry. There's nothing wrong.
Kötü hissediyordum, bu yüzden hastaneye kabul edildim. Fakat bende gerçekten sağlıksız bir şey olmadığı anlaşıldı.
- I felt bad, so I was admitted into the hospital. However, it turned out that there was nothing really wrong with me.
Yanlış zamanda konuşulan bir söz iyilikten çok daha fazla zarar yapabilir.
- A word spoken at the wrong time can do very much more harm than good.
Ben size zarar verdiğim için üzgünüm. Özür dileme. Sen yanlış bir şey, yapmadım, Tom.
- I'm sorry I hurt you. Don't apologize. You didn't do anything wrong, Tom.
Yalan söylemek yanlıştır.
- It is wrong to tell lies.
Ebeveynler çocuklarına yalan söylemenin yanlış bir şey olduğunu öğretirler.
- Parents teach their children that it's wrong to lie.
Onda fiziksel olarak hiçbir kusur yok.
- There's nothing physically wrong with him.
Kusura bakmayın ama, anlattıklarınızın hiçbir önemi yok.
- Don't take this the wrong way, but what you have related doesn't matter.
Bizi ona haksızlık etmekle suçladı.
- He accused us of wronging him.
Beklenenin tersine sen hatalıydın.
- You were wrong after all.
Tom yatağın ters tarafından kalktı ve bütün gün suratsızdı.
- Tom got up on the wrong side of the bed and has been grouchy all day.
Tom'un haksız yere suçlandığını düşünüyorum.
- I think Tom has been wrongfully accused.
Haksız olduğumuzu mu düşünüyorsunuz?
- Do you think we were wrong?
Evet, cinayetin bir günah olduğunu söyledim ama günahların yanlış olduğunu asla söylemedim.
- Yes, I said that murder is a sin, but I never said that sins are wrong.
Onu yanlış şekilde yapıyorsun.
- You're doing it the wrong way.
Onu yanlış şekilde yaptığımı fark etmem uzun zamanımı aldı.
- It took me a long time to realize I was doing it the wrong way.
Some of your answers were correct, and some were wrong.
Something is wrong with my cellphone.
Injustice is a heinous wrong.
I spelled several names wrong in my address book.
It is wrong to lie.