O gerçekten şirin ve bu yüzden onunla çalışmayı seviyorum
- He's really cute, and so I like working with him.
Onlar yeni binada çalışmaktalar.
- They have been working on the new building.
Yönetici ve moderatörler en iyi dil aracı Tatoeba Project için çalışıyorlar.
- Administrator and moderators are working for the best language tool, Tatoeba Project.
O çalışırken bir kaza yaptı.
- He had an accident while working.
Makineleri çalıştırmaya devam etmeliyiz.
- We have to keep the machines working.
Erkek kardeşim çok sıkı çalışıyormuş gibi davrandı.
- My brother pretended to be working very hard.
Uluslararası Konferansta gönüllü bir çevirmen olarak çalışıyor.
- She is working as a volunteer interpreter at the international conference.
Birlikte çalışarak, bütün evi çabucak temizlediler.
- Working together, they cleaned the entire house in no time.
Tom bütün günü Fransızca telaffuz çalışarak geçirdi.
- Tom spent the whole day working on his French pronunciation.
Paranın bir hükmü kalmadığında sistemin tüm işleyişi durur.
- When money ceases to have value, the entire system stops working.
Dokuz-beş işinde çalışmaktan bıktım.
- I'm tired of working a nine-to-five job.
O benim iş arkadaşımdır.
- He is my working mate.
Çalışan erkekler sert elma şırası içtiler.
- Working men drank hard apple cider.
Tom şu anda onun için çalışan on kişiye sahip.
- Tom currently has ten people working for him.
İşletme mastırımı bitirme üzerinde çalışıyorum.
- I'm working on finishing my MBA.
Şunu halletmek üzerine çalışıyoruz.
- We're working on getting that done.
Yeterli zamanım olduğundan emin olmak için deli gibi çalışıyorum.
- I'm working like crazy to make sure I have enough time.
METRO'da mı çalışmak istiyorsun?!
- You want to work at METRO?!
Çalışmak istemeyen, yemek de yemesin.
- If anyone is not willing to work, then he is not to eat, either.
Tom biraz iş yapmak zorundaydı.
- Tom had to do some work.
Ne tür bir iş yapmak istediğinizi düşünmelisiniz.
- You must consider what kind of work you want to do.
Bu kitap şairin en iyi eserlerinden biridir.
- This book is one of the poet's best works.
Ressam birçok güzel sanat eserleri üretir.
- The painter produces many fine works of art.
Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
- After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
Sanırım yakında tüm işleri bitirmiş olacaksınız.
- I think you will have done all the work soon.
Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
- Before going to work in Paris I have to freshen up on my French.
Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
- Before going to work in Paris, I must brush up on my French.
Şimdiye kadar Shakespeare'in üç tane yapıtını okudum.
- I have read three of Shakspeare's works so far.
Darwin'in yapıtı her şeyi değiştirir.
- Darwin's work changes everything.
Bay Tom Jones bu yeni iş için proje lideri olarak görev yapmayı kabul etti.
- Mr Tom Jones has agreed to serve as the project leader for this new work item.
O, şu anda görevdedir.
- She is at work right now.
İşçi sınıfı lideriydi.
- He was a leader of the working class.
Sadece ikinci turda Komünist Partisi, işçi sınıfının söyledi: sağ kanada oy vermeyin.
- Only in the second round the Communist Party told to the working class: Do not vote the right wing.
Bugün bir iş günüdür.
- Today is a working day.
Her şey mükemmel çalışma düzeni içinde.
- Everything is in perfect working order.
Bu bir işçi sınıfı mahallesi.
- This is a working-class neighborhood.
Burası işçi sınıfının bir mahallesidir.
- This is a neighborhood of working-class people.
İşim olmasa, bu kitapları okuyabilirim.
- Were I free from work, I could read these books.
Bu kitap şairin en iyi çalışmalarından biridir.
- This book is one of the poet's best works.
Tüm Amerikan işçilerinin yaklaşık yarısının iş yeri emeklilik tasarruf planına girişleri yok.
- About half of all American workers do not have access to workplace retirement savings plan.
Burada çalışan bayan, emekli olmak zorunda kaldı.
- The lady that used to work here had to retire.
General Motors 76,000 işçisini işten çıkardı.
- General Motors laid off 76,000 workers.
Genellikle işten ne zaman ayrılırsın?
- What time do you usually get off your work?
Tom'un bodrumunda bir atölyesi var.
- Tom has a workshop in his basement.
Ben atölyede çalışıyorum.
- I am working at the workshop.
Komite herkesi memnun edecek önlemleri düzenlemek için dün gece geç saatlere kadar yatmadı.
- The committee stayed up late last night trying to work out measures that would please everyone.
Kansas'ı huzurlu tutmak için çok çalıştı.
- He had worked hard to keep Kansas peaceful.
Sıcak bir yaz gününde, klima bizi serin tutmak için bütün gün çalışır.
- On a hot summer day, the air conditioner works all day to keep us cool.
Bu sorunu çözmek hemen hemen imkânsız.
- It's almost impossible to work out this problem.
Onun cinayetini çözmek için polis ile birlikte çalışıyorum.
- I'm working with the police to solve his murder.
Bugün fazla mesai yapmayacağım.
- I won't work overtime today.
John fazla mesaiden dolayı yorgundu.
- John was tired from working overtime.
Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
- After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
Kaza meydana geldiğinde, o üç yıldır fabrikada çalışıyordu.
- He had been working in the factory for three years when the accident occurred.
İyi bir iş yapmak istiyorsanız, uygun araçları kullanmalısınız.
- If you want to do good work, you should use the proper tools.
Biz işi bir gün içinde yapmak zorundayız.
- We have to do the work in a day.
Bu eserde görünen tüm karakterler tamamen hayal ürünüdürler. Yaşayan ya da ölü gerçek kişilere olan herhangi bir benzerlik sadece rastlantıdır.
- All characters appearing in this work are fictitious. Any resemblance to real persons, living or dead, is purely coincidental.
O çalışırken bir kaza yaptı.
- While working, he had an accident.
O çalışırken bir kaza yaptı.
- He had an accident while working.
Seni daha çok çalıştırmak istiyorum.
- I want to make you work harder.
Eski bilgisayar korsanlarını güvenlik uzmanı olarak çalıştırmak için kiralamak iyi bir fikir mi?
- Is it a good idea to hire former hackers to work as security professionals?
Tom işyerinde bir kazada yaralandı.
- Tom got hurt in an accident at work.
Wienczysława, işyerindeki en güzel esmerdir.
- Wienczysława is the most beautiful brunette in the workplace.
İşlemeyeceğini düşünüyorum.
- I think it won't work.
Senin planın işlemedi.
- Your plan didn't work.
İşimizin yapılmış olmadığını biliyoruz.
- We know our work isn't done.
Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
- Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
Çeneni kapa ve işine devam et.
- Just shut up and get on with your work!
Başarılı olmak istiyorsan, çok çalışmalısın.
- You must work hard, if you want to succeed.
Başarılı olmak için çok çalışmalısın.
- If you are to succeed, you must work hard.
a working ventilator.
a working knowledge of computers.
the working week.
a working copy of the script.
working mothers.
Leave him alone, he's working.
Your working day is 8 hours.
It will take five working days to process your application.
Even though the land was being farmed and was protected from development, Pelham says it was at risk of being sold to someone who wasn't going to keep it as a working farm.
Candidates must have a working knowledge of standard Windows applications.
The Pentagon's plans assumed that Iraq's industrial base and utilities were in working order.
Working time shall mean any period during which the worker is working, at the employer's disposal and carrying out his activity or duties, in accordance with national laws and/or practice. Official Journal (of the European Union) L 307 , 13/12/1993 P. 0018 - 0024.
She knows how to work the system.
He used pliers to work the wire into shape.
I work with the homeless people from the suburbs.
He hasn’t come home yet, he’s still at work.
The rock musician worked the crowd of young girls into a frenzy.
It takes a lot of work to write a dictionary.
Work is done against friction to drag a bag along the ground.
He worked the levers.
The soft metal works well.
This artist works mostly in acrylics.
My plan didn’t work.
the mine was worked until the last scrap of ore had been extracted.
They worked on her to join the group.
His fingers worked with tension.
The dye worked its way through.
I cannot work a miracle.
He is working his servants hard.
Tom said that his father worked in Boston.
- Tom said his father worked in Boston.
Tom said his father worked in Boston.
- Tom said that his father worked in Boston.
... I'm working every day. ...
... it can do a better job than free people pursuing their dreams. And it's not working. ...