Tom küçük bir kutu tutarak mutfağa doğru yürüdü.
- Tom walked into the kitchen holding a small box.
O, onu nefesini tutarak izledi.
- He watched it holding his breath.
Tom küçük bir malzeme kutusu tutuyordu.
- Tom was holding a small box of stuff.
Açık söylemek gerekirse, bu takımın kazanamayacak olmasının sebebi onları geride tutmanızdır.
- To put it bluntly, the reason this team won't win is because you're holding them back.
Fotoğrafta elimi tutuyorsun.
- You're holding my hand in the photo.
Dün kollarında bir tavşan tutan bir adam gördüm.
- I saw a man holding a rabbit in his arms yesterday.
Şemsiye tutan adam Ken'dir.
- The man holding the umbrella is Ken.
Açık söylemek gerekirse, bu takımın kazanamayacak olmasının sebebi onları geride tutmanızdır.
- To put it bluntly, the reason this team won't win is because you're holding them back.
Sami tutmakta olduğu her şeyi düşürdü.
- Sami dropped everything he was holding.