Onlar öğretmenlerinin sorusuna güçlükle cevap verdi.
- They answered their teacher's question with difficulty.
Ödevimi güçlükle bitirdim.
- I finished my homework with difficulty.
Yaşlı adam kaçtı ama güçlükle.
- The old man escaped, but with difficulty.
Ödevimi güçlükle bitirdim.
- I finished my homework with difficulty.
Ben sınavı zorlukla geçtim.
- I passed the examination with difficulty.
Sorularımı zorlukla yanıtladılar.
- They answered my questions with difficulty.
Tom bizim en çetin işçilerimizden biridir.
- Tom is one of our hardest workers.
Tom her zaman iş başında çetin.
- Tom is always hard at work.
O, iş yerinde her zaman katıdır.
- She is always hard at work.
Yumurtamı katı kaynat lütfen.
- Boil my eggs hard, please.
Bu benim için çok zordu.
- It's too hard for me.
Seni anlamak gerçekten çok zor.
- Understanding you is really very hard.
Tom acıya güçlükle katlanabiliyordu.
- Tom could hardly stand the pain.
Tom Mary'yi görmek için güçlükle bekleyebiliyordu.
- Tom could hardly wait to see Mary.
O acımasız öğretmenin bugün bize zor bir test vereceğinden oldukça eminim.
- I'm pretty sure that that mean teacher will give us a hard test today.
Kader bana acımasız bir ders verdi.
- Fate taught me a hard lesson.
Seni anlamak gerçekten çok zor.
- Understanding you is really very hard.
İngilizce çok zor, değil mi?
- English is pretty hard, isn't it?
O, büyük ailesini geçindirmek için sıkı çalışıyor.
- He works hard to support his large family.
Büyükannem biraz ağır işitir. Yani hafifçe sağırdır.
- My grandmother is hard of hearing. In other words she is slightly deaf.
Yağmur iyi ve şiddetli yağıyordu.
- It was raining good and hard.
Dün şiddetli kar yağdı.
- It snowed hard yesterday.
Söylediği şeyi zorla anlayabildim.
- I could hardly make out what she said.
Tom partide ne giyeceğine karar vermede zorlanıyor.
- Tom is having a hard time deciding what to wear to the party.
Tom'un neredeyse hiç yakın arkadaşı yok.
- Tom has hardly any close friends.
Neredeyse hiç kimse bu hayvanı yakından görmedi.
- Hardly anyone has seen this animal up close.
Onun köpeği ağır duyar.
- His dog is hard of hearing.
Kendini ağırdan satan kızlardan hoşlanmam.
- I don't like girls who play hard to get.
His degree was hard earned.
He made his way hardly through the enemies to the castle.
... near the major religious monuments difficulty palace was the residents of ...
... And desirable difficulty is a class ...