gitmek.
Eve gitmek için acele ediyordu.
- Sie hatte es eilig, nach Hause zu gehen.
Mutlaka gitmek zorunda değilsin.
- Du musst nicht unbedingt gehen.
Eğer güzel bir kadın olsaydın, Van'a seninle birlikte giderdim; ama güzel bir kadın değilsin, ben seninle sadece Diyarbakır'a gideceğim.
- Wenn du eine schöne Frau wärest, würde ich mit dir gemeinsam nach Van gehen; aber du bist keine schöne Frau, ich werde mit dir nur nach Diyarbakir gehen.
Bu akşam konsere gidiyoruz.
- Wir gehen heute Abend ins Konzert.
Doğruca oraya gidiyoruz!
- Gehen wir dort entlang!
Ken yurtdışına gitmeye karar verdi.
- Ken entschied sich, ins Ausland zu gehen.
Oraya gitmek bir saat sürer.
- Dahin zu gehen, wird eine Stunde dauern.