Onun sözleri tamamen anlamsızdı.
- Her words were wholly void of meaning.
Tamamen NTT'ye ait şirket, iyi kazanıyor.
- The company, wholly owned by NTT, is doing well.
Eylül ayı itibarıyla tam bir yıldır onu tanıyoruz.
- By September I will have known her for a whole year.
Bir tam günlük çalışmadan sonra bir bardak bira gibi bir şey yoktur.
- There is nothing like a glass of beer after a whole day's work.
Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.
- You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth.
O, yarışı birinci bitirdiğinde, tüm ülke için bir zaferdi.
- It was a victory for the whole country when he finished first in the race.
Onun sözleri tamamen anlamsızdı.
- Her words were completely meaningless.
Sen tamamen ödevlerin aracılığıyla mısın?
- Are you completely through with your homework?
Bütün pastayı yiyecek mi?
- Will he eat the whole cake?
Tom bütün gününü yatakta okuyarak geçirdi.
- Tom spent the whole day reading in bed.
Sana tamamen katılıyorum.
- On the whole I agree with you.
Tamamen yeni bir dünya.
- It's a whole new world.
Bütün, parçaların toplamından daha büyüktür.
- The whole is greater than the sum of the parts.
Bütün takım için özür diledim.
- I apologized to the whole team.
Ben bütün haftayı yalnız geçirdim ve ben konuşmayı özledim.
- I spent the whole week alone, and I longed for conversation.
Prosedür doğru ve eksiksiz yürütülmelidir.
- The procedure must be executed correctly and completely.
O onun niçin kızdığını tam olarak anlamadı.
- He completely failed to understand why she got angry.
Bunun için tam olarak hazır değilim.
- I'm not completely prepared for this.
Tamamen ve tam anlamıyla sana âşığım.
- I'm totally and completely in love with you.
O bütünüyle yanlış değil.
- This isn't completely wrong.
Ben bütünüyle ciddiyim.
- I'm completely serious.
Biz düpedüz gafil avlandık.
- We were completely taken by surprise.
Amcam hastalığından tamamıyla kurtuldu.
- My uncle has completely recovered from his illness.
Asal sayılar hayata benzerler, onlar tamamıyla mantıklıdır ama bütün zamanınızı bu konuyu düşünerek harcasanız dahi belirli bir kural bulmak imkansızdır.
- Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
Sen gençsin. Senin önünde sağlıklı bir hayat var.
- You're young. You have your whole life ahead of you.
Yağlar gibi komple bir yiyecek grubunu kesmeyi çok sağlıklı bulmuyorum.
- I don't think it's very healthy to cut out whole groups of foods like fats.
Bütün toplum bu planın arkasında.
- The whole community is behind this plan.
Gruplar ya küçük bir toplulukla ya da tüm dünya ile bir ilgi paylaşmak için iyi bir yoldur.
- Groups are a good way to share an interest with either a small community or the whole world.
Eserleri bir bütün olarak ne iyi nede kötü.
- As a whole his works are neither good nor bad.
Karam, bütün okuldaki en iyi öğrencidir.
- Karam is the best student in the whole school.
Büyük bir ateş bütün kasabayı kül haline getirdi.
- The big fire reduced the whole town to ashes.
Bütün köy yanıp kül oldu
- The whole village was consumed by the fire.
Tüm insanlar sağlıklı ve kültürlü yaşam minimum standartlarını koruma hakkına sahip olacaktır.
- All people shall have the right to maintain the minimum standards of wholesome and cultured living.
Mary sadece az işlemden geçmiş yiyecekler yiyor. O çok sağlıklı olduklarını söylüyor.
- Mary only eats wholefoods. She says they're very healthy.
Yağlar gibi komple bir yiyecek grubunu kesmeyi çok sağlıklı bulmuyorum.
- I don't think it's very healthy to cut out whole groups of foods like fats.
I ate a fish whole!.
Whole of an ancient evil, I sleep sound.
I ate a whole fish.
The river flooded the entire region.
- The river flooded the whole region.
Tom has lived here his entire life.
- Tom has lived here his whole life.
... was something wholly new. ...