Devriye arabaları alanının tamamını kapsamaktadır.
- The patrol cars cover the whole of the area.
Resmi yapmak tam bir gün sürdü.
- It took a whole day to paint the picture.
Tüm Dünya Zirve toplantısını izliyor.
- The whole world is watching the summit conference.
Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.
- You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth.
Tom bütün gününü yatakta okuyarak geçirdi.
- Tom spent the whole day reading in bed.
Karam, bütün okuldaki en iyi öğrencidir.
- Karam is the best student in the whole school.
Tamamen yeni bir dünya.
- It's a whole new world.
O, bir şişe sütü tamamen içti.
- He drank a whole bottle of milk.
Bütün, parçaların toplamından daha büyüktür.
- The whole is greater than the sum of the parts.
O, özel jetiyle tüm kıtayı katetti.
- He covered the whole continent in his private jet.
Bütün takım için özür diledim.
- I apologized to the whole team.
Ailesi için sağlıklı yemekler hazırlar.
- She prepares wholesome meals for her family.
Sağlığımı geri kazanmak tam bir yılımı aldı.
- It took me a whole year to recover my health.
Bütün toplum bu planın arkasında.
- The whole community is behind this plan.
Gruplar ya küçük bir toplulukla ya da tüm dünya ile bir ilgi paylaşmak için iyi bir yoldur.
- Groups are a good way to share an interest with either a small community or the whole world.
Eserleri bir bütün olarak ne iyi nede kötü.
- As a whole his works are neither good nor bad.
Bir bütün olarak, plan iyi gibi görünüyor.
- As a whole, the plan seems to be good.
Bütün köy yanıp kül oldu
- The whole village was consumed by the fire.
Yangın tüm binayı yakıp kül etti.
- The fire consumed the whole building.
Sen gençsin. Senin önünde sağlıklı bir hayat var.
- You're young. You have your whole life ahead of you.
Ailesi için sağlıklı yemekler hazırlar.
- She prepares wholesome meals for her family.
Yağlar gibi komple bir yiyecek grubunu kesmeyi çok sağlıklı bulmuyorum.
- I don't think it's very healthy to cut out whole groups of foods like fats.
I ate a fish whole!.
Whole of an ancient evil, I sleep sound.
I ate a whole fish.
Tom has lived in Boston his entire life.
- Tom has lived in Boston his whole life.
Tom has lived here his entire life.
- Tom has lived here his whole life.