Orijinalde su kuyusu anlamına gelen hutong sözcüğü, Moğol dilinden yaklaşık 700 yıl önce gelmiştir.
- The term hutong, originally meaning water well, came from the Mongolian language about 700 years ago.
Tom çok fazla su kullanmamak için dikkatli olmak istiyor. Onun kuyusu neredeyse kuru.
- Tom wants to be careful not to use too much water. His well is almost dry.
John, Fransızcayı iyi konuşamıyor.
- John can't speak French well.
Bu makas iyi kesmiyor.
- These scissors don't cut well.
O bu işe başladığından beri oldukça iyi durumda.
- He has been well off since he started this job.
Tom hâlâ iyi durumda.
- Tom is still doing well.
Bu petrol kuyusu günde 100 varilden daha fazla üretiyor.
- This oil well produces more than 100 barrels per day.
Bu petrol kuyusu beni zengin edecek.
- This oil well is going to make me rich.
Mariko İngilizceyi güzel konuşur.
- Mariko speaks English well.
O oldukça güzel söyledi.
- She sang pretty well.
Bizimle her şey iyidir.
- Everything is well with us.
O, evliliğinde her şeyin iyi olmadığını ima etti.
- He intimated that all is not well in his marriage.
Mary her zaman bakımlı ve modaya uygun olarak giyimlidir.
- Mary is always well-groomed and fashionably dressed.
Pekala, ben sadece tost ve kahve alacağım.
- Well, I'll only take toast and coffee.
Pekala, onu seviyor musunuz?
- Well, do you like it?
Sanırım her şey yolunda gidiyor.
- I think everything is going well.
Şimdilik her şey yolunda gidiyor.
- As yet, everything has been going well.
O, kötü bir ruh hali içerisinde olması dolayısıyla seninle konuşmayı reddedebilir.
- She may well refuse to speak to you because she's in a very bad mood.
Bu kuşlar iyi uçmaz ama harika koşuculardır.
- These birds don’t fly well but they are excellent runners.
Tom'un hali vakti çok yerinde değil.
- Tom isn't very well off.
O yerinde harcanmış paraydı.
- That was money well spent.
Peki Tom, bugün senin şanslı günün.
- Well, Tom, today is your lucky day.
Tony, çok iyi tenis oynayabilir.
- Tony can play tennis very well.
Annem İngilizce'yi çok iyi konuşamaz.
- My mom doesn't speak English very well.
Öyleyse siz de bu kursu takip etmeyi planlıyorsunuz.
- So you're planning to follow this course as well!
Pekala, bunu sen yapmadıysan, öyleyse kim yaptı?
- Well, if you didn't do it, then who did?
Teslimattan önce tüm kutuların iyice mühürlenmiş olduğundan emin olun.
- Make sure all the boxes are well sealed before they're delivered.
O, Japonya tarihine iyice aşina oldu.
- He got well acquainted with the history of Japan.
Onun ailesi tamamen çok iyidir.
- His family are all very well.
Sanırım söylemek istediğim bir şeyi neredeyse tamamen söylemek için yeterince iyi şekilde Fransızca konuşabilirim.
- I think I can speak French well enough to say pretty much anything I want to say.
Tom hâlâ iyi durumda.
- Tom is still doing well.
O bu işe başladığından beri oldukça iyi durumda.
- He has been well off since he started this job.
Peki, beni ikna ettiniz.
- Well, you've convinced me.
Peki, belirsizliğin ekonomik faturası ne olacak?
- Well, what about the economic price to be paid due to uncertainty?
Sergi bir ziyarete oldukça değer.
- The exhibition is well worth a visit.
Oldukça iyiyim, teşekkür ederim.
- Quite well, thank you.
Hasta da olsa sağlıklı olsa o her zaman mutludur.
- Whether sick or well, she is always cheerful.
Spor hem zihni hem bedeni sağlıklı yapar.
- Sports make us healthy in mind as well as in body.
Eğer hiç kimse onları bizim kadar iyi bilmiyorsa hatalarımızı kolayca unutabiliriz.
- We forget our faults easily if no one knows them as well as us.
Yeni metot epeyce düşünmeye değer.
- The new method is well worth consideration.
Bu kitap sana epey faydalı olabilir.
- This book may well be useful to you.
Şey, samimi olmak gerekirse, bundan hiç hoşlanmıyorum.
- Well, to be frank, I don't like it at all.
Hoşlanmadan yediğiniz yiyecekler iyi sindirilmeyecektir.
- Food you eat that you don't like will not be digested well.
Tom'un durumu istediği yerde bir ev alacak kadar oldukça iyidir.
- Tom is sufficiently well off to buy a house anywhere he wants.
Bizim yapay adamız, henüz çok iyi ormanlık alan değil.
- Our artificial island isn't very well forested yet.
Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.
- A laptop is better than a desktop.
Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
- This is a good book, but that is better.
Yönetici ve moderatörler en iyi dil aracı Tatoeba Project için çalışıyorlar.
- Administrator and moderators are working for the best language tool, Tatoeba Project.
Benim en iyi dostum bir kitaptır.
- My best friend is a book.
Karıncalar iyi organize edilmiş bir topluma sahiptir.
- Ants have a well-organized society.
Benjamin Harrison'un kampanyası iyi organize edilmişti.
- Benjamin Harrison's campaign was well-organized.
O varlıklıdır, bu yüzden para hakkında endişe etmez.
- He is well off, so he doesn't worry about money.
O bu işe başladığından beri varlıklı.
- He has been well off since he started this job.
Çocuklarınız çok uslu.
- Your children are very well behaved.
Mary iyi fizikli genç bir kadın oldu.
- Mary became a well rounded young woman.
İyi yapılmış bir işle ilgili seni tebrik ederim.
- I congratulate you on a job well done.
Ben onu yeterince iyi tanıyorum.
- I know it well enough.
Tom sürücü belgesini almak için sürücü testinde yeterince iyi yapamadı.
- Tom didn't do well enough on the driver's test to get a driver's license.
O bu işe başladığından beri oldukça iyi durumda.
- He has been well off since he started this job.
Yeteneğimin en iyisine göre görevimi yapacağım.
- I will do my duty to the best of my ability.
Bizim restoran en iyisidir.
- Our restaurant is the best.
Sen benden daha iyisin.
- You're better than I am.
Ben bütün iyileri tattım, ve sağlıklı olmaktan daha iyisini bulmadım.
- I tasted all goods, and didn't find better than good health.
Çalışma şartlarını iyileştirmek istiyorlar.
- They want to better their working conditions.
Etimi iyi pişmiş severim.
- I like my meat well done.
Bifteğimi iyi pişmiş istiyorum.
- I'd like my steak well done.
Biz iyileşmek zorundayız.
- We've got to get better.
Biz iyileşmek zorundayız.
- We have to get better.
Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.
- A laptop is better than a desktop.
Nakido, Twitter'dan daha iyidir.
- Nakido is better than Twitter.
Ben vokal müziği enstrümantal müzikten daha çok severim.
- I like vocal music better than instrumental music.
Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
- I like coffee better than tea.
eğer basitçe açıklayamıyorsan, onu iyice anlayamamışsın.
- If you can't explain it simply, you don't understand it well enough.
Tom zengin olmalı. O çok güzel bir araba sürüyor.
- Tom must be well off. He drives a very nice car.
Sadece yapabileceğinin en iyisini yap.
- Just do the best you can.
Yapabileceğinin en iyisini yaptın.
- You've done the best you can do.
Bestecilerden hangisini en çok seviyorsun?
- Which of the composers do you like best?
En çok sevdiğin birini al, hangisi olursa olsun.
- Take the one you like best, whichever it is.
En fazla üç saat satın aldık.
- We've bought three hours at best.
En iyi biçimde sonuçlanmasını umuyoruz.
- We're hoping for the best.
Scars have been with us since well before the first man cut his finger on a flint knife.
Ken'in adı çıkmış köpeğinin nerede olduğu Tom'un görüş alanının çok ötesinde bir sorun.
- The whereabouts of Ken's notorious dog is an issue well beyond Ken's ken.
Zaman çok değerli bir şeydir, bu yüzden onu en iyi şekilde kullanmamız gerekir.
- Time is a precious thing, so we should make the best use of it.
Tom işi elinden gelen en iyi şekilde yaptı.
- Tom did the job to the best of his ability.
Sınavı geçmek için elimden geleni yapacağım.
- I'll do my best to pass the examination.
Sizinle temasa geçmek için en iyi yol hangisidir?
- What's the best way to contact you?
He does his job well.
On leaving the operating table it is well to put the patient in a bed previously warmed and supplied with hot cans.
Hey, you should've seen it, it was well good.
Blood welled from the wound.
Her eyes welled with tears.
It was a bit...well...too loud.
They're having a special tonight: $1 wells.
B: Well, I guess we're sleeping under the stars tonight.
A well done steak.
Well, well, well, what do we have here?.
That author is well known.
I had been sick, but now I'm well.
I hope this letter finds you in good health.
- I hope this letter finds you well.
Having 200,000 entries is all well and good, but the data will be useless unless people can find what they need.
It was a job well done.
Well done John, here's a biscuit for you..
She liked her steaks well done.
Don't order the well drinks there. They use the cheapest stuff they can find.
The house was well off for spectacular views over the surrounding countryside.
He is very well off as a result of his illegal money-making activities.
That was well put! I couldn't have said it better myself!.
with sarcasm) Well, well. Look who's back. And they said we'd never see him again.
with sarcasm) Well, well, well. Look who's back. And they said we'd never see him again.
a well-appointed kitchen.
The basics of a well-built garden.
A well-built teenage boy in a soiled black leather studded vest and black jeans was crouched in the far corner of the cellar, waiting for us.
How are you to bid a starving man to wait when you put him down at a well-covered board?.
The sculptor Botero—influenced perhaps by Maillol’s love of well covered women—created in 1981 an overweight, stumpy couple.
If the parser says it is good, then it must be well-formed and is part of the language.
This program works correctly on all well-formed formulas but it blows up on illegal input.
A common approach is for the server to accept messages at a well-known port.
A well-mannered gentleman always allows others first.
The boy is well-meaning enough, but he usually ruins things one way or another.
He was expecting a large inheritance from a well-off aunt.
The writer is never enthusiastic and rarely Imaginative. His lines flow with the smoothness of a well-oiled machine.
He is a well-thought-of and endearing old fellow.
He pulled out a well-thumbed dictionary and began searching for a translation.
He beat the familiar and well-trodden path to her door.
You did not win because I was sloppy. You bested me, Uncle. I've never seen you fight like that before.”.
I did my best.
I’ve had enough of cycling with you chaps. I can spend my Sundays better than in tormenting cats and quarrelling and fighting.”.
He quickly found Ali his better in the ring.
... The President: Worked out pretty well, huh? ...
... PRESIDENT OBAMA: Well, I think ' let's talk about taxes because I think it's instructive. ...