O, partide o kadar komikti ki gerçekten gülmeme engel olamadım.
- He was so funny at the party that I simply couldn't restrain my laughter.
Tatoeba'nın çok dilli olmasının nedeni budur. Fakat o tür çok dilli değil. Dillerin sadece birlikte eşleştirildiği ve bazı çiftlerin geride bırakıldığı tür değil.
- This is why Tatoeba is multilingual. But not that kind of multilingual. Not the kind where languages are simply being paired up together, and where some pairs are left behind.
Ben sadece okumayı çılgıncasına seviyorum.
- I simply adore reading.
Basitçe gerçeği söylemek zorundayım.
- I simply have to tell the truth.
Basitçe yeterli zaman yok.
- There's simply not enough time.
Lütfen onu daha sade bir şekilde açıklar mısın?
- Would you please explain it more simply?
Şunu kabul edelim ki bu cümle tamamen kötü.
- Let's face it: this sentence is simply bad.
Geçen gün onun bize söylediğinin tamamen bir anlamı yok, değil mi?
- What he told us the other day simply doesn't make sense, does it?