Tüm yapmanız gereken, onun cevabını beklemek.
- All that you have to do is to wait for his reply.
Bir bilet almak için en az bir saat beklemek zorunda kalırsın.
- You'll have to wait not less than an hour to get a ticket.
Bekleyiş nihayet bitti.
- The wait is finally over.
Uzun bir bekleyişten sonra, ona kimlik olarak onun doğum belgesinin onaylı bir nüshasını alması gerektiği söyleniyor.
- After a long wait in line, she was told she should get a certified copy of her birth certificate as identification.
Burada beklememen gerekir.
- You shouldn't wait here.
Jim bizi beklemesinin bir sakıncası olmayacağını söyledi.
- Jim said that he wouldn't mind waiting for us.
Onu bekletmek istemiyorum.
- You don't want to keep him waiting.
Tom Mary'yi bekletmek istemedi.
- Tom didn't want to keep Mary waiting.
Otobüs bekleyerek burada kalmaktansa yaya gitmeyi tercih ederim.
- I would rather go on foot than stay here waiting for the bus.
Burada kalmak ve bizimle beklemek istemediğinden emin misin?
- Are you sure you don't want to stay here and wait with us?
Lütfen yarım saat bekle.
- Please wait half an hour.
O gelene kadar burada bekleyeceğim.
- I'll wait here until she comes.
Lütfen otuz dakika bekleyin.
- Please wait for thirty minutes.
Çorba ısınıncaya kadar bekleyin.
- Wait till the soup warms.
The Court had assembled, to wait events, in the huge antechamber known as the Œil de Boeuf.
The sound of the waits, rude as may be their minstrelsy, breaks upon the mild watches of a winter night with the effect of perfect harmony.
She used to wait down at the Dew Drop Inn.
They laid in wait for the patrol.