Evet. Hayır. Belki. Bilmiyorum.
- Ja. Nein. Vielleicht. Ich weiß nicht.
Belki sen haklısın, ben bencilce davrandım.
- Vielleicht hast du Recht, ich war egoistisch.
Belki de hiç gitmeyecekler.
- Vielleicht gehen sie auch gar nie.
Belki sen haklısın, ben bencilce davrandım.
- Vielleicht hast du Recht, ich war egoistisch.
O, meydana gelmek zorunda değildi.
- That didn't have to happen.
Kötü bir şey olmak üzereydi.
- Something bad was about to happen.
Tom insanın içine işleyen bir şey olmak üzere olduğu hissini atlatamadı.
- Tom couldn't shake the feeling that something profound was about to happen.
Bradford tartışmasız İngiltere'deki en çirkin şehirdir.
- Bradford is arguably the ugliest town in Britain.