His lie weighed on his conscience.
- Vicdanında yalanını tarttı.
He has no conscience.
- Onun hiç vicdanı yok.
You have no scruples.
- Sizin vicdanınız yok.
Tom was full of remorse after stealing Mary's car and writing it off.
- Tom Mary'nin arabasını çaldıktan sonra vicdan azabıyla doluydu ve bir kalemde sildi.
Tom was full of remorse after stealing Mary's car and writing it off.
- Tom Mary'nin arabasını çaldıktan sonra vicdan azabıyla doluydu ve bir kalemde sildi.
Tom seems to be suffering from a guilty conscience.
- Tom vicdan azabı çekiyor gibi görünüyor.
You have a guilty conscience, don't you?
- Vicdan azabı çekiyorsun, değil mi?
He felt the pangs of conscience.
- O, vicdan azabı hissetti.
He had no qualms in doing so.
- O, öyle yaparken hiç vicdan azabı çekmedi.
Tom had no qualms about cheating on the test.
- Tom sınavda kopye çekmekten hiçbir vicdan azabı çekmiyordu.