Onun başarılı olacağına dair ufak bir umut var.
- There is little hope that he will succeed.
Sana ufak bir hediyem var.
- I have a little present for you.
Küçük erkek kardeşim televizyon izliyor.
- My little brother is watching TV.
Sana küçük bir şey getirdim.
- I've brought you a little something.
Sahip olduğu azıcık parasını kaybetti.
- She lost what little money she had.
Sahip olduğu azıcık parayı çocuğa verdi.
- He gave the boy what little money he had.
Benim için biraz çok gençsin.
- You're a little too young for me.
Bu genç adam ülkesi hakkında çok az şey biliyor.
- This young man knows little about his country.
Karıncaların yaşamını önemsiz sayma.
- Don't think little of the ants' lives.
Ne yazık ki o bu değişiklikleri kabul etmek için biraz fazla dar görüşlüdür.
- Unfortunately he's a little too narrow-minded to accept these changes.
Anne kızlarına hemen hemen hiç bir şey söylemedi.
- The mother said little to the daughters.
Anne oğullarına hemen hemen hiç bir şey söylemedi.
- The mother said little to the sons.
Boşa geçirecek çok az zamanımız var.
- We have little time to waste.
Bir sonraki trenden önce az zamanımız var.
- We have a little time before the next train.
That's the biggest little kid I've ever seen.
... It's something that I've done from a very young age. ...
... the way you are with them at a very young age, and we've got ...