Tom certainly gives the impression that he doesn't know what he's doing.
- Tom kesinlikle onun ne yaptığını bilmediği izlenimini verir.
This book gives a good picture of life in America during the Civil War.
- Bu kitap, İç Savaş sırasında Amerika'daki yaşamın iyi bir resmini verir.
I think I'm gonna sneeze. Give me a tissue.
- Sanırım hapşıracağım... Bana bir mendil ver.
Give it to me, please.
- Onu bana ver, lütfen.
Our negotiations to lower export taxes suffered a big setback.
- İhracaat vergilerini düşürme müzakerelerimiz büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı..
The export of arms was not allowed.
- Silah ihracatına izin verilmedi.
One of the big issues in the campaign was taxes.
- Kampanyadaki en büyük konulardan birisi vergiydi.
I voted for the bond issue.
- Tahvil ihracı lehinde oy verdim.
We tried to figure out the problem our professor had given us, but it seemed confusing.
- Profesörün bize verdiği problemi çözmeye çalıştık fakat karışık görünüyordu.
Parents have a prior right to choose the kind of education that shall be given to their children.
- Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler.
I cannot render a judgment on that.
- Bu konuda bir karar veremiyorum.
Any man who can drive safely while kissing a pretty lady is simply not giving the kiss the attention it deserves.
- Güzel bir bayanı öperken güvenle araba sürebilen bir sürücü sadece öpücüğe hakettiği ilgiyi vermiyordur.
Recently, they have not been giving her her paycheck on time.
- Son zamanlarda, ona maaş çekini zamanında vermiyorlar.
My uncle gave me a present.
- Amcam bana bir hediye verdi.
I took one, and gave the other apples to my little sister.
- Birini ben aldım, diğer elmaları ise küçük kız kardeşime verdim.
I took it for granted that she would agree with me.
- Bana katılmayacağına hiç ihtimal vermemiştim.
We were granted the privilege of fishing in this bay.
- Bize bu koyda özel balık tutma izni verildi.
That's a real strongman, bestow upon him a goblet of wine!
- Gerçek güçlü bir adam, ona bir kadeh şarap ver!
The manager bestowed a trophy on him.
- Müdür ona bir kupa verdi.
He'll be granted American citizenship.
- Ona Amerikan vatandaşlığı verilecek.
Lincoln granted liberty to slaves.
- Lincoln kölelere özgürlük verdi.
She did not decide to be a singer until she reached the age of twenty.
- O yirmi yaşına ulaşıncaya kadar bir şarkıcı olmaya karar vermedi.
The people crowded round the injured man, but they made way for the doctor when he reached the scene of the accident.
- İnsanlar yaralı adamın etrafına toplandılar fakat doktor olay yerine yaklaştığında ona yol verdiler.
I am very happy to see you.
- I'm very happy to see you.
I am very happy to see you.
- I am very glad to see you.