verilmiş

listen to the pronunciation of verilmiş
Турецкий язык - Английский Язык
given

Given only thirty minutes, we couldn't answer all the questions. - Sadece verilmiş 30 dakikada, soruların hepsini cevaplayamazdık.

Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature. - Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir.

dedicated
bestowed
expensed
delivered
Verilmiş sadakası varmış
He's had a lucky escape
ver
give

Give me something to do. - Bana yapacak bir şey ver.

Give it to me, please. - Onu bana ver, lütfen.

aksan verilmiş
(Dilbilim) accented
alarm verilmiş
alarmed
cevap verilmiş
answered
elle şekil verilmiş
fashioned
emre verilmiş birlik
(Askeri) attached unit
güven verilmiş
assured
hüküm verilmiş
doomed
isim verilmiş varlıklar
(Bilgisayar) named entities
izin verilmiş
authorised
oybirliği ile verilmiş
unanimous
ver
(Bilgisayar) export

Our negotiations to lower export taxes suffered a big setback. - İhracaat vergilerini düşürme müzakerelerimiz büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı..

The export of arms was not allowed. - Silah ihracatına izin verilmedi.

ver
(Bilgisayar) issue

I give you five minutes to resolve this issue. - Sana bu problemi çözmen için beş dakika veriyorum.

I voted for the bond issue. - Tahvil ihracı lehinde oy verdim.

ver
(Bilgisayar) export as
yetki verilmiş
authorised
yetki verilmiş
authorized
ver
{f} given

We tried to figure out the problem our professor had given us, but it seemed confusing. - Profesörün bize verdiği problemi çözmeye çalıştık fakat karışık görünüyordu.

Parents have a prior right to choose the kind of education that shall be given to their children. - Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler.

ver
{f} rendering
ver
render

I cannot render a judgment on that. - Bu konuda bir karar veremiyorum.

ver
{f} giving

Any man who can drive safely while kissing a pretty lady is simply not giving the kiss the attention it deserves. - Güzel bir bayanı öperken güvenle araba sürebilen bir sürücü sadece öpücüğe hakettiği ilgiyi vermiyordur.

Television is a very important medium for giving information. - Televizyon bilgi vermek için çok önemli bir araçtır.

ver
gave

She gave him a clock. - O, ona bir saat verdi.

My uncle gave me a present. - Amcam bana bir hediye verdi.

ver
{f} grant

He'll be granted American citizenship. - Ona Amerikan vatandaşlığı verilecek.

The college granted him a scholarship. - Üniversite ona bir burs verdi.

ver
brought forth
ver
mete out
ver
favour with
ver
bestow

That's a real strongman, bestow upon him a goblet of wine! - Gerçek güçlü bir adam, ona bir kadeh şarap ver!

The manager bestowed a trophy on him. - Müdür ona bir kupa verdi.

ver
bring forth
karşılığı hakkıyla verilmiş
well-compensate
ver
granted

The college granted him a scholarship. - Üniversite ona bir burs verdi.

I took it for granted that she would agree with me. - Bana katılmayacağına hiç ihtimal vermemiştim.

akım verilmiş
energized
ara verilmiş
suspended
avantaj verilmiş
advantaged
balıkçı gemisi süsü verilmiş savaş gemisi
Q ship
balıkçı gemisi süsü verilmiş savaş gemisi
Q boat
bayilik verilmiş
(Ticaret) franchised
bol verilmiş
showered
cesaret verilmiş
emboldened
deniz hava tesisi; tahsis edilmemiş fonlar; sıra numarası verilmiş hava kuvveti
(Askeri) naval air facility; nonappropriated funds; numbered air force
derinlik verilmiş
perspectival
derinlik verilmiş
perspective
düşünülerek verilmiş karar
balanced judgment
en az verilmiş
scrimpiest
enerji verilmiş
energized
fazla ışık verilmiş
over exposed
istenmeden verilmiş
unsolicited
kiraya verilmiş mülk
let
kudret verilmiş
energized
kudret verilmiş
energised
lezzet verilmiş
seasoned
numune olarak verilmiş
exampled
rehin verilmiş
gaged
rehine verilmiş varlık
(Ticaret) pledged asset
sancak verilmiş harekat üssü
(Askeri) collocated operating base
teminât olarak verilmiş
bailable
ver
seise
ver
favourwith
ver
reach

Tom thought about reaching for his gun, but decided not to. - Tom silahına davranmayı düşündü fakat yapmamaya karar verdi.

The people crowded round the injured man, but they made way for the doctor when he reached the scene of the accident. - İnsanlar yaralı adamın etrafına toplandılar fakat doktor olay yerine yaklaştığında ona yol verdiler.

ver
cede
yetki verilmiş dişçi sınıfı istihkak listesi
(Askeri) authorized dental allowance list
yetki verilmiş sıhhi istihkak listesi
(Askeri) authorized medical allowance list
çırak olarak verilmiş
articled
öncelik verilmiş
prioritised
Английский Язык - Английский Язык

Определение verilmiş в Английский Язык Английский Язык словарь

ver
Displays the MS-DOS version
ver
Vertical
ver
Voluntary export restraint agreement
ver
(Internal) VER Displays the DOS version number
ver
to see

I am very happy to see you. - I'm very glad to see you.

I am very happy to see you. - I'm very happy to see you.

ver
Reports the version of the operating system Example VER
ver
edition, variation
ver
nIII: ability
ver
Acronym for "Voluntary Export Restraint "
ver
Veterans Employment Representative
ver
- version
ver
Params: string TICKET, int BUILD_SUPPORT, string CLIENT_VERSION
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение verilmiş в Турецкий язык Турецкий язык словарь

VER
(Osmanlı Dönemi) f. "Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dâniş-ver $ : Âlim. Suhan-ver $ : Edip, şâir
VER
(Osmanlı Dönemi) (-) f. "Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dâniş-ver Âlim. Suhan-ver Edip, şâir
Английский Язык - Турецкий язык

Определение verilmiş в Английский Язык Турецкий язык словарь

ver
(Bilgisayar) sürüm

Bu sözlük en son sürüm değil. - This dictionary isn't the most recent version.

Tatoeba'nın yeni sürümünü görmeye çok sabırsızlanıyorum. - I'm very impatient to see the new version of Tatoeba.

verilmiş
Избранное