Give me something to do.
- Bana yapacak bir şey ver.
Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature.
- Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir.
Our negotiations to lower export taxes suffered a big setback.
- İhracaat vergilerini düşürme müzakerelerimiz büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı..
The export of arms was not allowed.
- Silah ihracatına izin verilmedi.
I voted for the bond issue.
- Tahvil ihracı lehinde oy verdim.
I give you five minutes to resolve this issue.
- Sana bu problemi çözmen için beş dakika veriyorum.
Allen was given a problem that was impossible to solve.
- Allen'e çözülmesi imkânsız bir problem verilmişti.
Food and blankets were given to the refugees.
- Yiyecekler ve battaniyeler mültecilere verildi.
I cannot render a judgment on that.
- Bu konuda bir karar veremiyorum.
The object flew away to the south, giving out flashes of light.
- Nesne, yanıp sönen ışıklar vererek, güneye doğru uçtu.
Any man who can drive safely while kissing a pretty lady is simply not giving the kiss the attention it deserves.
- Güzel bir bayanı öperken güvenle araba sürebilen bir sürücü sadece öpücüğe hakettiği ilgiyi vermiyordur.
My uncle gave him a present.
- Amcam ona bir hediye verdi.
She gave him a watch.
- O, ona bir saat verdi.
Lincoln granted liberty to slaves.
- Lincoln kölelere özgürlük verdi.
We were granted the privilege of fishing in this bay.
- Bize bu koyda özel balık tutma izni verildi.
That's a real strongman, bestow upon him a goblet of wine!
- Gerçek güçlü bir adam, ona bir kadeh şarap ver!
The manager bestowed a trophy on him.
- Müdür ona bir kupa verdi.
Lincoln granted liberty to slaves.
- Lincoln kölelere özgürlük verdi.
The college granted him a scholarship.
- Üniversite ona bir burs verdi.
The people crowded round the injured man, but they made way for the doctor when he reached the scene of the accident.
- İnsanlar yaralı adamın etrafına toplandılar fakat doktor olay yerine yaklaştığında ona yol verdiler.
She did not decide to be a singer until she reached the age of twenty.
- O yirmi yaşına ulaşıncaya kadar bir şarkıcı olmaya karar vermedi.
I am very happy to see you.
- I am very glad to see you.
I am very happy to see you.
- I'm very happy to see you.