Tom bunu doğrulamak zorunda kalacak.
- Tom is going to have to verify this.
Bunu doğrulamak için bir yolun yok.
- You have no way to verify it.
Bunu doğrulamak için hiçbir yöntemimiz yok.
- We have no way to verify this.
Bunu doğrulamak zorunda kalacağız.
- We're going to have to verify this.
Bilgisayarınızın prize takılı olduğunu doğrular mısınız?
- Could you verify that your computer is plugged in?
Polis Tom'un mazeretini doğrulayabildi.
- The police were able to verify Tom's alibi.
Kayıp olan çocuğun kimliği giydiği elbiselerle doğrulandı.
- The identity of the boy who had been missing was verified by the clothes he was wearing.
Dedektif Dan Anderson, Linda'nın ifadelerini doğruladı.
- Detective Dan Anderson verified Linda's statements.
Tom'un bilgiyi doğrulayacak hiçbir yolu yoktu.
- Tom had no way of verifying the information.
... for the nation in that aspect. I said that the E-Verify portion of the Arizona law, which ...
... your bootloader for a signed hash of itself and verify that the signature of the hash ...