John sorunu çözmek için boşuna uğraştı.
- John tried in vain to solve the problem.
Tüm çabalarımız boşunaydı.
- All our efforts were in vain.
Onu ücretsiz alabilirsin.
- You can have it for nothing.
Bu saati ücretsiz alabilirsin.
- You can have this watch for nothing.
O, kitabı boş yere aldı.
- He got the book for nothing.
O, boş yere onu bana verdi.
- He gave it to me for nothing.
O, bileti bedava aldı.
- She got the ticket for nothing.
Bir şeyi asla bedava alamazsın.
- You never get something for nothing.
Bütün çabalarım boşa gitti.
- All my pains went for nothing.
Yandaki bayan artık onu istemediği için biz bu sandalyeyi boşuna aldık.
- We got this chair for nothing because the lady next door didn't want it anymore.
O, arabayı boşuna aldı.
- He got the car for nothing.
Karısını mutlu etmeye çalıştı fakat boş yere.
- He tried to make his wife happy, but in vain.
Ağlamamak için boş yere çabaladı.
- She tried in vain not to cry.
I tried to get it, but in vain.
- Ich habe versucht, es zu bekommen, aber vergebens.
Her actions were in vain.
- Ihr Handeln war vergebens.