Matematikçiler buna Fransızlarla müştereken sahiptir: onlara her ne söylemeye çalışıyorsan, onlar onu alır ve onu kendi tarzlarıyla çevirir ve onu tamamen farklı bir şeye çevirirler.
- Mathematicians have this in common with the French: whatever you're trying to say to them, they take it and translate it in their own way and turn it around into something completely different.
Buna müştereken sahibiz.
- We have that in common.
Amerika'daki kilise okullarının ve bazı özel okulların üniforması vardır, onlar yaygın değildir.
- While some private and church schools in America have uniforms, they are not common.
ABD'de, insanların nakit ödeme yerine bir çek yazmaları yaygındır.
- In the U.S., it is common for people to write a check instead of paying cash.
Onlar, ikiz olmalarına rağmen, çok sayıda ortak ilgileri yok.
- Though they're twins, they don't have many interests in common.
Birçok Asyalının ortak dili İngilizce'dir.
- The common language of many Asians is English.
Antibiyotikler genellikle enzimatik inhibitörlerdir.
- Antibiotics are commonly enzymatic inhibitors.
Kardiyopulmoner resüsitasyon genelde 'CPR' olarak bilinir.
- Cardiopulmonary resuscitation is commonly known as 'CPR'.
30 tane en çok kullanılan küfürlü kelimelerin listesini düzenledim.
- I compiled a list of 30 of the most common dirty words.
Sodyum bikarbonat, yaygın olarak kabartma tozu olarak bilinir.
- Sodium bicarbonate is commonly known as baking soda.
Colds are prevalent this winter.
- Diesen Winter sind Erkältungen weit verbreitet.
The disease is prevalent in the area.
- Die Krankheit ist in der Gegend sehr verbreitet.
Colds are prevalent this winter.
- Diesen Winter sind Erkältungen weit verbreitet.