veranlassen

listen to the pronunciation of veranlassen
Немецкий Язык - Турецкий язык
(Gramer) (jemanden zu) dat. bni bşe sevketmek; teşvik ve tahrik etmek
{fer'anlasın} neden olmak, yol açmak
neden olmak, yol açmak
Maßnahmen veranlassen
önlem almak, tedbir almak
Английский Язык - Турецкий язык

Определение veranlassen в Английский Язык Турецкий язык словарь

cause
{f} yol açmak

Paniğe yol açmak istemiyoruz. - We don't want to cause a panic.

Herhangi bir soruna yol açmak istemiyoruz. - We don't want to cause any trouble.

cause
neden

Onun başarısızlığının ana nedeni tembelliktir. - The primary cause of his failure is laziness.

Bütün boşanmalarının temel nedeni evliliktir. - Marriage is the main cause of all divorces.

cause
{f} neden olmak, sebep olmak, yol açmak: What's caused this? Buna yol açan ne? Will it really cause my camellias to bloom earlier? Gerçekten
cause
{i} gaye
cause
{i}

Durgunluk birçok işletmenin kapanmasına neden oldu. - The recession caused many businesses to close.

Tom başıma fazladan iş çıkarıyor. - Tom causes me a lot of extra work.

cause
{i} amaç

Burada iyi bir amaç için buradayız. - We're here for a good cause.

cause
{f} neden olma

Tom bize daha fazla soruna neden olmak istemedi. - Tom didn't want to cause us any more trouble.

Dikkatsiz araba sürme kazalara neden olmaktadır. - Careless driving causes accidents.

cause
tarafını tutmak
cause
{i} sorun

Tom'un niyeti Mary'ye sorun yaratmak değildi. - Tom didn't intend to cause Mary any trouble.

Tom bana çok sorun çıkarıyor. - Tom causes me a lot of trouble.

cause
final cause asıl gaye
cause
make common cause with işbirliği etmek
cause
{i} dava, ülkü: That's a cause worthy of one's devotion. Kendini adamaya değer bir dava. 4
cause
ülkü
cause
{i} dava konusu
cause
{i} dava

Yakında hareket artmıyordu. Birçok kişinin cesareti kırıldı ve davadan ayrıldı. - Soon the movement was no longer growing. Many people became discouraged and left the cause.

O, davaya hiçbir katkıda bulunmadı. - He contributed nothing to the cause.

cause
ilke

Bir boşanma duyduğumuzda biz bunun o iki kişinin temel ilkeler üzerinde anlaşmaya varma yetersizliğinden kaynaklandığını varsayıyoruz. - When we hear of a divorce we assume that it was caused by the inability of those two people to agree upon fundamentals.

cause
-e neden olmak
cause
(isim) neden, sebep, amaç, gaye, haklı neden, dava, dava konusu, sorun, problem, iş
cause
{i} neden, sebep, illet