Your assistance is indispensable for us.
- Yardımın bizim için vazgeçilmezdir.
Air is indispensable to life.
- Hava, yaşamak için vazgeçilmezdir.
Tom has all but given up.
- Tom neredeyse vazgeçti.
I've given up eating meat.
- Et yemekten vazgeçtim.
They gave up their plan to climb Mt. Fuji.
- Fuji Dağına tırmanma planlarından vazgeçtiler.
I gave up smoking for health.
- Ben sağlık için sigara içmekten vazgeçtim.
I cannot dispense with this dictionary.
- Bu sözlükten vazgeçemem.
It seems unlikely that any society could completely dispense with myths.
- Herhangi bir toplumun efsanelerinden tamamen vazgeçebilmesi olası görünmüyor.
The king was forced to abdicate.
- Kral tahttan vazgeçmeye zorlandı.
The Japanese people have renounced war.
- Japon halkı savaştan vazgeçti.
He renounced the ownership of the land.
- Arazinin mülkiyetinden vazgeçti.
Never give up till the very end.
- Tam sonuna kadar vazgeçme.
I tried to persuade Sam to give up his plan, only to fail.
- Sam'i sadece başarısız olacak planından vazgeçmesi için ikna etmeye çalıştım,
Tom had to forgo his morning swim, on account of it being too cold.
- Tom çok soğuk olduğu için sabah yüzmesinden vazgeçmek zorunda kaldı.