Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
- Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
He will be in London at this time tomorrow.
- O, yarın bu vakitte Londra'da olacak.
I put in an hour of jogging before I go to school.
- Ben okula gitmeden önce bir saatlik koşuya vakit ayırdım.
I spent a lot of time here when I was a kid.
- Ben bir çocukken burada çok vakit harcadım.
When I was little, I spent a lot of time in the country with my grandparents.
- Küçükken büyükanne ve büyükbabalarımla taşrada çok vakit geçirdim.
It's just going to take a while.
- Bu gerçekten biraz vakit alacak.
We haven't really spent time with each other for a while.
- Bir süredir gerçekten birbirimizle vakit geçirmedik.
Bu aralar IT sertifikasyonlarına çalışmak için epey zaman harcıyorum.
- Şu sıralar BT sertifikasyonlarına çalışmaya çok vakit harcıyorum.
Buna nasıl zaman ayırıyor bilmiyorum.
- Nasıl vakit buluyor bilmiyorum.