I hate being a preacher's son.
- Bir vaizin oğlu olmaktan nefret ediyorum.
Vanity of vanities, saith the Preacher, vanity of vanities; all is vanity.
- Her şey boş, bomboş, bomboş!” diyor Vaiz.
The preacher gave a beautiful sermon.
- Vaiz güzel bir vaaz verdi.
She listened to the young preacher's sermon.
- O, genç vaizin vaazını dinledi.
Many of Tom's friends think he'll likely become an evangelist.
- Tom'un arkadaşlarının çoğu onun muhtemelen bir gezici vaiz olacağını düşünüyor.