uzakta

listen to the pronunciation of uzakta
Турецкий язык - Английский Язык
distant

Tom is distantly related to Mary. - Tom Mary ile uzaktan ilgilidir.

She is distantly related to him. - O, ona uzaktan akrabadır.

away

She can't be away on holiday. - O uzakta tatilde olamaz.

It is not far away from the hotel. - O, otelden çok uzakta değildir.

aloof
far away

We saw a light far away. - Biz uzakta bir ışık gördük.

It is not far away from the hotel. - O, otelden çok uzakta değildir.

out

Please store in a cool and dry place, out of direct sunlight. - Lütfen doğrudan güneş ışığından uzakta, serin ve kuru bir yerde saklayın.

Can someone help me fish out the remote from under the couch? It's really stuck in there. - Biri koltuğun altından uzaktan kumandayı çıkarmama yardım edebilir mi? Cidden sıkışmış oraya.

clear

On a clear day, we can see Mt. Fuji in the distance. - Hava açıkken Fuji dağını uzaktan görebiliriz.

On cloudy days, you can hear distant sounds better than in clear weather. - Bulutlu günlerde, uzaktaki sesleri açık havadakilerden daha iyi duyarsın.

afar

If you look from afar, most things will look nice. - Uzaktan bakıldığında pek çok şey hoş görünecektir.

To love humanity, it must be viewed from afar. - İnsanlığı sevmek için uzaktan izlenebilir olmalıdır.

off

Tom is staying at a hotel not too far from our downtown office. - Tom bizim şehir ofisinden çok uzakta olmayan bir otelde kalıyor.

Tom's office is three miles from where he lives. - Tom'un ofisi yaşadığı yerden üç mil uzakta.

far

Tom had the munchies, but since there was nothing in the house to eat, he went to the convenience store not too far from where he lived. - Tom'un yeme isteği vardı fakat evde yiyecek bir şey olmadığı için yaşadığı yerden çok uzakta olmayan mahalle marketine gitti.

It is not far away from the hotel. - O, otelden çok uzakta değildir.

at a distance

You should watch television at a distance. - Televizyonu uzaktan izlemelisiniz.

Seen at a distance, the rock looked like a human face. - Uzaktan bakıldığında, kaya, bir insan yüzü gibi görünüyordu.

far, far afield, afar, away, distant, apart
far off

There is a place not far off from here where we can use the phone. - Telefon kullanabileceğimiz buradan uzakta olmayan bir yer var.

insofar
in the distance

It happened that I saw my friend walking in the distance. - Tesadüfen arkadaşımın uzakta yürüdüğünü gördüm.

She heard a dog barking in the distance. - O, uzakta bir köpek havlaması duydu.

afield
(Bilgisayar) remote

Tom clicked a button on his remote, but nothing happened. - Tom uzaktan kumandasının üstünde bir düğmeye bastı ama hiçbir şey olmadı.

Do you have the remote? - Uzaktan kumandan var mı?

apart

Tom lives in an apartment not far from my place. - Tom benim yerimden uzakta olmayan bir apartmanda yaşıyor.

Tom needs to find an apartment not too far from where he works. - Tom çalıştığı yerden çok uzakta olmayan bir daire bulmalı.

way

Tom lives a long way from here. - Tom buradan uzakta yaşamaktadır.

That man was standing a little ways away, but he turned when he heard Tom shout. - O adam biraz uzakta duruyordu fakat Tom'un bağırdığını duyunca geri döndü.

off afar
in distance

Education in distance.

uzak
distant

She is distantly related to him. - O, ona uzaktan akrabadır.

We can see distant objects with a telescope. - Bir teleskopla uzak nesneleri görebiliriz.

uzak
remote

The activists were last seen in a remote, forested corner of Brazil. - Aktivistler en son Brezilya'nın uzak, ormanlık bir köşesinde görüldüler.

I often use SSH to access my computers remotely. - Uzak bilgisayarlarıma erişmek için sık sık SSH'ı kullanırım.

uzak
(İnşaat) away

An apple a day keeps the doctor away. - Her gün bir elma, doktoru uzak tutar.

I went all the way to see her only to find her away from home. - Bütün yolu sadece onun evden uzakta olduğunu anlamak için yürüdüm.

uzak
far

To take something too far. - Bir şey alamayacak kadar çok uzak.

He is far from perfect. - O mükemmel olmaktan uzaktır.

uzakta olmak
far as
uzakta demirlemek
lie off
uzakta tutmak
distance
uzak
{s} off

The island is about two miles off the coast. - Ada kıyıdan yaklaşık iki mil uzaklıktadır.

He always stands off when people are enthusiastic. - İnsanlar çoşkuluyken, o her zaman uzak durur.

uzak
far away

He came from far away. - O, çok uzaklardan geldi.

How far away is the airport? - Havaalanı ne kadar uzak?

uzak
outlying
uzak
far off

There is a place not far off from here where we can use the phone. - Telefon kullanabileceğimiz buradan uzakta olmayan bir yer var.

Christmas isn't far off now. - Noel artık uzak değil.

epeyce uzakta
a good distance off
evden uzakta
away from home
evden uzakta
far from home
uzak
far-off
uzak
apart

Your parents can't keep us apart forever. - Anne baban bizi sonsuza kadar uzak tutamazlar.

Tom found Mary an apartment not too far from where she works. - Tom, Mary'ye çalıştığı yerden çok uzak olmayan bir daire buldu.

uzak
faraway

Books can transport you to faraway lands, both real and imagined. - Kitaplar sizi hem gerçek hem de hayali uzak memleketlere götürebilir.

uzak
farther

They moved farther away from the fire. - Onlar yangından uzaklaştılar.

Temperatures in the Arctic are rising 2 to 3 times faster than temperatures farther south. - Kuzey kutup bölgesindeki sıcaklıklar uzak güneydeki sıcaklıklardan 2 ila 3 kat daha hızlı artıyor.

uzak
improbable
uzak
out

We need to keep bacteria out of food. - Gıdaları bakterilerden uzak tutmalıyız.

I suggest you keep out of this. - Bundan uzak durmanı öneririm.

uzak
beyond the reach of
uzak
afar

If you look from afar, most things will look nice. - Uzaktan bakıldığında pek çok şey hoş görünecektir.

The traveler saw a light from afar and rejoiced. - Gezgin uzaktan bir ışık gördü ve sevindi.

uzak
unlikely

It's highly unlikely that our taxes will be lowered. - Vergilerimizin düşürülmesi uzak ihtimal.

I think it's highly unlikely that Tom will go bowling. - Bence Tom'un bowlinge gideceği uzak ihtimal

uzak
free

You must keep this machine free from dust. - Bu makineyi tozdan uzak tutmalısınız.

With your children away, you must have a lot of free time. - Çocuklarınız uzakta olduğu için, bir sürü boş zamanınız olmalı.

uzak
(Askeri) deep
uzak
(Pisikoloji, Ruhbilim) distal
uzak
out-of-the-way

Nobody ever comes to see us in this out-of-the-way village. - Bu uzak köyde hiç kimse asla bizi görmeye gelmez.

uzak
a long way off
uzak
outside

Fadil's job kept him removed from the outside world. - Fadıl'ın görevi onu dış dünyadan uzak tuttu.

uzak
distance place
uzak
distent
uzak
off the beaten track
uzak
at a distance, faraway
uzak
tele

We can see distant objects with a telescope. - Bir teleskopla uzak nesneleri görebiliriz.

The invention of the telephone made it possible to communicate with people far away. - Telefonun icadı, uzak mesafelerdeki insanlarla haberleşmeyi mümkün hale getirdi.

uzak
out of reach
Uzak
remoteness
uzak
trap
uzak
from far
çok uzakta
far away

It is not far away from the hotel. - O, otelden çok uzakta değildir.

We heard a shot not far away. - Çok uzakta olmayan bir silah sesi duyduk.

biraz uzakta
a little way off
birbirinden uzakta
wide apart
daha uzakta
farther
denizden uzakta
inland
en uzakta
farthest
epey uzakta
a good distance off
kıyıdan uzakta
offshore
teknesi görünmeyecek kadar uzakta
hull down
uzak
(someone) who has no talent at all for; (someone) who is unable to (do something)
uzak
standoffish
uzak
distant; far, far-off, faraway, remote, off the beaten track, out-of-the-way; improbable, unlikely, outside; distance place
uzak
aloof

He always stands aloof from the masses. - O her zaman kitlelerden uzak duruyor.

uzak
distant, remote, far, faraway, far-off
uzak
recluse
uzak
distance

She heard a dog barking in the distance. - O, uzakta bir köpek havlaması duydu.

It happened that I saw my friend walking in the distance. - Tesadüfen arkadaşımın uzakta yürüdüğünü gördüm.

uzak
out of the way

Keep out of the way, please. - Yoldan uzak durun, lütfen.

With his mother out of the way, Duke was able to proceed with his plan to embezzle the money from the company. - Yoldan uzakta bulunan annesi ile birlikte, Duke şirketinden zimmetine para geçirme planına devam edebildi.

uzak
insofar
uzak
unlikely, improbable
uzak
outlandish
uzak
back

He looked back at us many times and walked away. - O birçok kez bize doğru baktı ve uzaklaştı.

I'd stand back if I were you. - Terinde olsam uzak dururum.

uzak
(someone, something) who or which has nothing to do with, who or which has no connection with
uzak
outoftheway
uzak
cool

Please store in a cool and dry place, out of direct sunlight. - Lütfen doğrudan güneş ışığından uzakta, serin ve kuru bir yerde saklayın.

uzak
wide

You're wide of the mark. - Sizin tahmin hedeften uzak.

uzak
removed

Fadil's job kept him removed from the outside world. - Fadıl'ın görevi onu dış dünyadan uzak tuttu.

The injured were removed from the scene. - Yaralı, olay yerinden uzaklaştırıldı.

Турецкий язык - Турецкий язык

Определение uzakta в Турецкий язык Турецкий язык словарь

Uzak
(Osmanlı Dönemi) TAMİS
Uzak
ırak
Uzak
dür
Uzak
münezzeh
Uzak
(Osmanlı Dönemi) ŞESU'
Uzak
(Osmanlı Dönemi) SAHİK
Uzak
finnari
Uzak
baide
Uzak
(Osmanlı Dönemi) HACUN
Uzak
(Osmanlı Dönemi) IRÂK
uzak
Gidilmesi çok süren, çok ötelerde bulunan, ırak, yakın karşıtı: "Muallâ, uzaklardan bir ses duyar gibi oldu."- P. Safa
uzak
İhtimali az olan
uzak
Arada çok zaman bulunan
uzak
Eli, gücü veya hükmü yetişmez. İhtimali az olan
uzak
Ayrı, birbiriyle yakın ilgisi olmayan
uzak
Nuri Bilge Ceylan'ın, 2002 Antalya Film Festivali'nde en iyi film ödülünü kazanan filmi
uzak
Nuri Bilge Ceylan'ın bir filmi
uzak
Uzak yer
uzak
Gidilmesi çok süren, çok ötelerde bulunan, ırak, yakın karşıtı
uzak
Eli, gücü veya hükmü yetişmez
uzak
Ayrı, birbiriyle yakın ilgisi olmayan: "Ne iyi!Sizinle birlikte uzak şeylerden bahsedebileceğiz."- P. Safa
uzak
(Osmanlı Dönemi) baîd