My software isn't compatible with Windows.
- Yazılımım Windows ile uyumlu değil.
Tom and Mary realized that they weren't really compatible.
- Tom ve Mary gerçekten uyumlu olmadıklarını fark ettiler.
Tom isn't very adaptable.
- Tom çok uyumlu değil.
Mary was wearing a pink blouse with matching miniskirt.
- Mary mini etekle uyumlu pembe bir bluz giyiyordu.
In a good marriage we can argue harmoniously.
- İyi bir evlilikte uyumlu biçimde tartışabiliriz.
There should be an harmonious relation between student and teacher.
- Öğretmen ve öğrenci arasında uyumlu bir ilişki olmalı.
All of the rules must be in line with company policy.
- Tüm kurallar şirket politikasıyla uyumlu olmalı.
Your plan is not in line with our policy.
- Senin planın bizim politikamızla uyumlu değil.
I would like to get a feel for your rapport with the customer.
- Müşteri ile olan uyumunuz hakkında bir fikir edinmek istiyorum.
According to custom, the bride should be compliant.
- Geleneğe göre, gelin uyumlu olmalıdır.
His speech did not accord with his feelings.
- Onun konuşması duygularıyla uyum sağlamadı.
My dog and cat live in harmony with each other.
- Köpeğim ve kedim birbirleriyle uyum içinde yaşarlar.
They worked in perfect harmony with each other.
- Birbirleriyle mükemmel bir uyum içinde çalıştılar.
Coordination is extremely valuable.
- Uyumlu çalışma son derece değerlidir.
Tom is the chief compliance officer.
- Tom baş uyum görevlisi.
There was an adjustment period.
- Bir uyum dönemi vardı.
She made a quick adjustment to her new job.
- Yeni işine hızlı bir şekilde uyum sağladı.
The woodwinds are playing in unison.
- Tahta nefesli çalgılar uyum içinde çalıyorlar.
The flutes and violins are playing in unison.
- Flütler ve kemanlar uyum içinde çalıyorlar.
I've been back for a week, but I'm still suffering from jet lag.
- Bir hafta önce döndüm ama hala jet uyumsuzluğundan çekiyorum.
I've been back home for a week, but I'm still suffering from jet lag.
- Eve döneli bir hafta oldu ama hala jet uyumsuzluğu çekiyorum.
She danced in tune with my piano-playing.
- O benim piyano çalmamla uyum içinde dans etti.
She sings out of tune.
- O uyumsuz şarkı söylüyor.
The music is in balance with the structure of the movie.
- Müzik, filmin yapısıyla uyum içinde.