Tom never acted like he was ashamed of me.
- Tom asla benden utanmış gibi davranmadı.
He was ashamed of his ignorance.
- O cehaletinden utanmıştı.
Tom seemed embarrassed.
- Tom utanmış görünüyordu.
Tom was embarrassed when he took his shirt off in front of Mary for the first time, because he had his ex's name tatooed on his chest.
- Tom ilk kez Mary'nin önünde gömleğini çıkardığında utanmıştı, çünkü göğsüne onun eski arkadaşının adını dövme yaptırmıştı.
Stop looking at me like that, you'll make me blush.
- Bana öyle bakmayı kes, beni utandıracaksın.
Come on, Tom, you're making me blush.
- Hadi, Tom, beni utandırıyorsun.
He was ashamed of the grades he got.
- Aldığı notlardan utandı.
He is not ashamed of being poor.
- O, fakir olmaktan utanmıyor.