Yumi oraya kendi gitti.
- Yumi went there by herself.
Oraya nasıl gideceğimi söyleyebilir misin?
- Could you tell me how to get there?
Onlar orada garip bir hayvan gördü.
- They saw a strange animal there.
Yıllar önce orada bir kale vardı.
- There was a castle here many years ago.
Şurada gazete okuyan adam benim dayım.
- The man reading a paper over there is my uncle.
Şurada kitap okuyan adam benim babam.
- The man reading a book over there is my father.
O yerde birçok insan kalıntısı vardı.
- There were a lot of human remains in that place.
Teoride, teori ve pratik arasında hiçbir fark yoktur. Fakat pratikte, var.
- In theory, there is no difference between theory and practice. But, in practice, there is.
Duvarda bir saat var.
- There is a clock on the wall.
O konuda Tom'un yapabileceği hiçbir şey yok.
- There's nothing that Tom can do about that.
O konuda hiçbir şüphe yok.
- There's no doubt about it.
Oradaki o ev Tom'un yaşadığı yerdir.
- That house over there is where Tom lives.
O, oradaki kuleyi işaret etti.
- He pointed to the tower over there.
Her işte bir hayır vardır!
- There is a silver lining to every dark cloud!
Bu işte bir bit yeniği var.
- There's something fishy going on.
Hemen sahilin oralarda beğeneceğini düşündüğüm gerçekten iyi bir lokanta var.
- There is a really good restaurant just off the beach that I think you'd enjoy.
Yarın Kaşgar'a ya da oralarda bir yere varabilirim.
- I might arrive in Kashgar or somewhere thereabouts tomorrow.
Oh, buyur bakalım. Gördün mü? Tam olacağını söylediğim gibi oldu. Şimdi git ambulans çağır.
- Oh, there you go. See? It happened exactly like I said it would. Now go call the ambulance.
Orada ne olduğunu gördün mü?
- Did you see what happened out there?
Lütfen bugün orayı ziyaret et.
- Please visit there today.
Hazine için orayı burayı kazdılar.
- They dug here and there for treasure.
There, there! Everything is going to turn out all right.