Yumi oraya kendi gitti.
- Yumi went there by herself.
Oraya nasıl gideceğimi söyleyebilir misin?
- Could you tell me how to get there?
Onlar orada garip bir hayvan gördü.
- They saw a strange animal there.
O, kahvaltısını sık sık orada yer.
- He often eats breakfast there.
Parkta kuşlar burada şurada ötüyorlar.
- Birds are singing here and there in the park.
Şurada gazete okuyan adam benim dayım.
- The man reading a paper over there is my uncle.
O yerde birçok insan kalıntısı vardı.
- There were a lot of human remains in that place.
Teoride, teori ve pratik arasında hiçbir fark yoktur. Fakat pratikte, var.
- In theory, there is no difference between theory and practice. But, in practice, there is.
İnternette Tatar dilinde çok az site vardır.
- There are few sites in the Tatar language on the Internet.
O konuda hiç şüphe yok.
- There's no mistaking about that.
Üzgünüm ama o konuda yapabileceğim hiçbir şey yok.
- I'm sorry, but there's nothing I can do about it.
Oradaki erkek çocuk Tom'un erkek kardeşi olmalı.
- That boy over there will be Tom's brother.
Biz oradaki masada oturabilir miyiz?
- Can we sit at the table over there?
Her işte bir hayır vardır!
- There is a silver lining to every dark cloud!
İşte hocamız geliyor.
- There comes our teacher.
Oralarda bir yerde bir zımba göremiyor musun?
- Can't you see a stapler somewhere around there?
Oralarda bir yerde bir çay molası verelim.
- Let's have a tea break somewhere around there.
Orada ne olduğunu gördün mü?
- Did you see what happened out there?
Orada birini gördün mü?
- Did you see anybody there?
En az elli bin kişi orayı ziyaret etti.
- No fewer than fifty thousand people visited there.
Hazine için orayı burayı kazdılar.
- They dug here and there for treasure.
There, there! Everything is going to turn out all right.