Cüzdanımda daha fazla para yok.
- I have no more money in my wallet.
O harcadığından daha fazla para kazanıyor.
- She earns more than she spends.
Ben senden daha güzelim.
- I am more beautiful than you.
O harcadığından daha fazla para kazanıyor.
- She earns more than she spends.
Onların başka şarapları yok.
- They have no more wine.
Tom tanıdığım başka herhangi birinden daha çok kitap okur.
- Tom reads more books than anyone else I know.
Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.
- You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth.
Ateistlerin tüm dindar ve sosyalistlerden daha merhametli olduğunu biliyorum.
- I know atheists that have more humanity than all these religious and these socialists.
Öğretmenimiz bizi bir değnekle dövmeden önce Bu, sizden ziyade beni incitecek. derdi.
- Our teacher used to say This is going to hurt me more than it hurts you before laying into us with a cane.
Doktor kırık parmağından ziyade Tom'un ayak bileği hakkında daha endişeli olduğunu söyledi.
- The doctor said he was more concerned about Tom's ankle than his broken finger.
Onu tanıdıkça daha çok seversin.
- The more you know about him, the more you like him.
Seni ondan daha çok seviyorum.
- I love you more than her.
Benim için yapabileceğin daha fazla bir şey yok.
- There's nothing more you can do for me.
İçecek daha fazla bir şey yok.
- There's nothing more to drink.
From the extremest upward of thy head. -Shak.
From twenty years old and upward. -Num. i. 3.
Dagon his name, sea monster, upward man, And down ward fish. -Milton.
Looking inward, we are stricken dumb; looking upward, we speak and prevail. -Hooker.
... upward mobility has stall ...
... on an upward trajectory for life ...